Yazı Arşivi

Yazı Arşivi

Mail: arsiv@teknikelektrik.com

Tefecilik Suçuna Genel Bakış (II)

C-İÇTİHAT KARARLARI
Müşteki ve tanıkların beyanlarına, savunmaya, soruşturma ve kovuşturma aşamalarında zabıta araştırmasına dair 12.8.2002 ve 7.6.2003 tarihli tutanaklardaki “Hasan Yalçın, Hulusi Ekiz, Aytekin Yeşilkaya ve Tayfun Efe’nin sanıktan faizle borç para aldıkları ancak çekindikleri için tanıklık yapmak istemedikleri, sanığın tefecilik yaptığının çevrede bilindiğine” dair tespitlere göre ve aralarında yakın akrabalık ve iş ilişkisi bulunmayanlara karşılıksız borç para verilmesi düşünülemeyeceği de gözetilerek, sanığın, 2001 yılında birden fazla kişiye sürekli ve sistemli bir biçimde çıkar karşılığı ödünç para verme eylemini gerçekleştirdiği gözetilerek atılı suçtan mahkûmiyetine karar verilmesi gerekirken, dosya kapsamına uymayan gerekçeyle yazılı şekilde hüküm tesisi, (7.CD’nin 2004/17311–2007/2525 sayılı karar)

Tefecilik suçunun oluşabilmesi için birden fazla kişiye sistemli ve sürekli bir biçimde faiz karşılığı ödünç para verilmesi gerekmekte olup, sanığın birçok kişiye faiz karşılığı ödünç para vererek çıkar sağlayıp sağlamadığı, bu işi meslek haline getirip getirmediğinin tespiti açısından sanığın tefecilik yapıp yapmadığına dair zabıta araştırması yaptırıldıktan sonra sonucuna göre hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekirken, eksik soruşturmaya dayalı olarak yazılı şekilde hüküm kurulması, •(7. CD.nin 21.2.2007 tarih ve 2004/20506-2007/1022 sayılı karar)

Mehmet Ali Berkel’in 10.8.2001 ve Ali Durmaz’ın 16.8.2001 tarihlerinde Vergi Denetmeni Esat Yamaç’a verdikleri ifadelerinde yine Abdurrahman Akduman’ın 15.12.2000 tarihinde Cumhuriyet Savcısına verdiği ifadesinde sanıktan faiz karşılığında borç para aldıklarını bildirmeleri karşısında, adı geçenlerin duruşmada tanık sıfatıyla dinlenilip sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayini gerekirken eksik soruşturma sonucu yazılı şekilde beraat kararı verilmesi,•(7. CD.nin 26.2.2007 tarih ve 2004/7960-2007/1134 sayılı karar)

Müşteki, mağdur ve tanık Mahmut Esat Yavaş’ın beyanlarına, soruşturma ve kovuşturma aşamalarında zabıta araştırmasına dair 10.1.2003 ve 14.6.2003 tarihli tutanak kapsamı ile savunmaya göre sanığın 1998 yılı Mart ayından 1999 yılı Ağustos ayına kadar birden fazla kişiye sürekli ve sistemli bir biçimde faiz karşılığı ödünç para verme eylemini gerçekleştirdiği ve çevresinde tefeci olarak bilindiği gözetilerek atılı suçtan mahkûmiyetine karar verilmesi gerekirken dosya kapsamına uymayan gerekçeyle yazılı şekilde hüküm tesisi, •(7. CD.nin 8.2.2007 tarih ve 2005/17197-2007/613 sayılı karar)

Amasya Asliye Ceza Mahkemesinin 1995/115-580 Esas ve karar sayılı dosyasında Mehmet Geçici’nin 1995/352-562 esas ve karar sayılı dosyasında ise Hüseyin Karataş’ın şikayeti üzerine sanık hakkında tefecilik suçlamasıyla dava açılıp yapılan yargılamalar sonucunda beraatına hükmolunmuşsa da; bu kararların sanığın başka kişilere faiz karşılığı borç vererek tefecilikle iştigal ettiğinin anlaşılması durumunda yargılanmasını engellemeyeceği ve Maliye elemanları tarafından yapılan denetim sonucu sanığın 1992, 1993 ve 1994 tarihlerinde yukarıda isimleri geçen müştekiler dışındaki kişilere de Maliye Bakanlığından izin almaksızın borç para vererek faiz geliri elde ettiği düşüncesine varılarak suç ihbarında bulunulması üzerine dava açıldığı gözetilerek; sanıktan zaptolunan defterdeki bilgiler ile kambiyo senetlerinden borçlu oldukları anlaşılan kişiler dinlenerek borçlu kişilerle sanık arasındaki ilişkinin niteliği ve dolayısıyla faizle borç verme eyleminin söz konusu olup olmadığı araştırılmak suretiyle sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken eksik soruşturmayla ve inceleme konusu davanın mükerrir kabulünü haklı gösterir deliller karar yerinde açıkça gösterilip tartışılmadan yazılı şekilde hüküm tesisi, (7.CD. 29.12.1998, E.:1998/10842, K.: 1998/11441)

Tefecilik eyleminin suç olarak nitelendirilmesi ile hem toplumda var olan ekonomik ve sosyal düzen korunmakta hem de yasalara aykırı ödünç para vererek kayıt dışı ve haksız kazanç elde eden sektör ile mücadele etmek amaçlanmaktadır. Nihayet, her iki amacın doğal bir sonucu olarak da maddi açıdan zor durumda olan insanların sömürülmelerinin önüne geçilmek istenmektedir. Bu bağlamda tefecilik suçunun hem topluma hem de kamu maliyetine etkisi bulunmaktadır.

Tefecilik Suçunun Topluma Etkisi

Küreselleşme ve teknolojik alanda yaşanan hızlı değişim sürecinde toplumsal yaşamı belirleyen ahlak kuralları ve kültür normları da değişime uğramaktadır. Ekonomik ilişkiler, siyasal örgütlenme yöntemleri, şehir yaşamı, iletişim araçlarının etkinliği hızla değişirken toplum ilişkilerini düzenleyen kuralların değişmemesi imkânsızdır. Toplumsal yapıdaki hızlı değişim, kaynaklar ve fırsatların eşit dağıtılmaması nedeniyle yasadışı faaliyetleri önleyeceği düşünülen ahlaki normlar da etkinliğini kaybetmiştir. Topluma hâkim olacak iş bitirici ahlak anlayışı ahlak sisteminin bozulmasına ve hukuk sistemini zaafa uğratan yeni yapıların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bu alanlardan birisi hiç şüphesiz ki, faiz karşılığı borç para verme işlemi olan tefecilik suçudur. Bu bağlamda maddi açıdan zor durumda bulunan kişilerin borç almak için yasalarda tanımlanan resmi mercilere müracaat etmemesi ve tefecilere yönelmesi kamu düzeninin bozulmasına neden olmaktadır. Bu suç ile hukuk düzeninde yasal olarak sınırları belirtilen borç verme işlemi askıya alınmakta ve kanun koyucunun belirlemiş olduğu sınırlar dışına çıkılmaktadır. Bunun bir sonucu olarak toplumun her kesimi etkilenmektedir.

Tefecilik suçundan en çok etkilenenler hiç şüphesiz ki faiz karşılığı borç para alan mağdurlardır. Nitekim borcu yüzünden intihar eden, her şeyini kaybettiği için ailesi dağılan, senelerce uğraşıp kazandığı mal varlığını birkaç saat içinde tamamen kaybedip bunalıma giren, bundan dolayı gözünü kırpmadan cinayet işleyebilen insanların haberleri her gün karşımıza çıkabilmektedir. Bununla birlikte borçları yüzünden tefecilere kendilerini kaptıran bireyler sağlıklarını dahi yitirebilmektedir. Borcunu ödeyemeyen bireyler başta psikolojik hastalıklar olmak üzere her türlü hastalıkla karşı karşıya kalabilmektedir. Bunun yanı sıra kişiler yeter ki borcumu kapatayım diye tazminat alıp işsiz kalmayı bile göze alabilmektedirler. Nitekim bu durum sadece bu bireyleri değil, ailelerini ve yakın çevrelerini de etkilemektedir. Yıkılan aileler, parçalanmış evlilikler, haksız yolla kazanılan paraların üzerine bina edilen bu sektör, ahlaki yozlaşmanın çok önemli sonuçlarıdır. Bu bağlamda ahlaki açıdan hiç kimsenin birbirine güvenmediği bir toplum oluşabilmektedir.

Polis hizmetlerinin temel amaç ve hedeflerinden biri kamu düzenini sağlamak, korumak ve bozulduğunda eski haline getirmektir. Başka bir deyişle, toplum hayatının barış, düzen ve güvenlik içerisinde devamını sağlamaktır. Kamu düzeni, bütün toplumun emniyet, huzur ve güven içerisinde olması, gelişmesi ve yaşamını sürdürmesi için uygun bir ortamın oluşturulması anlamını taşımaktadır. Bu bağlamda polisin, suç soruşturmalarında sonuca gitmesinde etkili olan birinci ve en önemli unsur vatandaşlardan elde ettiği bilgiler olacaktır. Vatandaşların desteğinden yoksun bir şekilde çalışan polis teşkilatlarının suçlar üzerinde etkili olması ve kendini kabul ettirmesi çok zor ve hatta adeta imkansızdır. Benim Uyuşturucu ile mücadele komisyonu oluşturup hazırladığım raporun medya ile başlayıp çarpıcı sonuçları ile beraber polisimizin bu noktada yoğun çalışmalarını anlattıktan sonra ve bu medyada tartışıldıktan sonra Diyarbakır KOM Şube Müdürlüğünün İfadesi ile Vatandaşın ihbarları çoğalmıştır. 2011 yılında Uyuşturucu İle Mücadele Raporu sonrasında çok başarılı çalışmalar yürütülmüştür. Bu bağlamda vatandaşların katılımının sağlanması, suçla mücadelenin her aşama ve alanında geçerli olan bir temel ilkedir.  Nitekim yapılan araştırmalar bunu gösterir niteliktedir. İngiltere’de yapılan araştırmalara göre yakalanan suçluların %83'ü halkın verdiği bilgiler doğrultusunda yakalanmış, polisin yalnızca kendi çabasıyla yakaladığı suçluların yakalanan tüm suçluların %17'si olduğu anlaşılmıştır. Yine İngiltere’de yapılan bir diğer araştırma sonucuna göre polise intikal eden suçların %90’ı halkın haber vermesi ile %10’u ise polisin kendi çalışmalarıyla gerçekleşmektedir. Bu bağlamda suçtan mağdur olan şahıslar, özellikle başta tefecilere güvenen daha sonra onlardan da darbe alan kişiler, toplumdan kendilerini dışlayabilmektedir. Bunun sonucu olarak, başta kolluk görevlileri olmak üzere toplumun hiçbir kurumu ile irtibata geçmemekte hatta suç soruşturmalarında tefecilerden dahi şikâyetçi olmadıkları görülebilmektedir. Böylece vatandaşta güvenmesi gereken kurumlara karşı soğukluk oluşmakta ve bunun sonucu suçla mücadele olumsuz etkilenmektedir. Tefecilik suçunun topluma bir etkisi de bireylerde kolay yoldan ve vergisiz para kazanma hırsı oluşturmasıdır. Bu bağlamda bu suçu işleyen kişiler bundan sonraki yaşantılarında vergisiz ve kolay yoldan para kazanma yollarını aramaktadır. Nitekim toplum bunun sonucunda bir ayrışım içine girmektedir. Kurallara uyan ve uymayan bireyler bu ayrışımı oluşturmaktadır. Bu durumda hiç kuşkusuz “vatandaşlık bilincini” etkilemektedir. Vatandaşlık bilinci yüksek seviyede olup, kurallara uyan bireyler hiç kuşkusuz bu durumdan ciddi oranda etkilenebilmektedir. Böylece “iyi insan” ve “iyi vatandaş” gibi toplumda kurallara uymayı teşvik eden insan sayısı gitgide azalmaktadır. Bunun tam tersi olarak da, her türlü yasal kuraldan yoksun olarak gelir elde etmek isteyen insan sayısı artmaktadır. Nitekim bu durumu gören bireylerde, devlete güven duygusu git gide azalmakta ve sonuçta “vatandaş bilincini” negatif olarak etkilenmektedir. Suç soruşturma ve kovuşturmalarında şüphelilerin temel amaçlarından biri de mevcut yasal boşluklardan faydalanarak ceza kovuşturmalarından kurtulmanın yollarını bulmaktır.

POS tefecilerinin yaptıkları faaliyetleri yasal gösterme yoluna gittikleri görülmektedir. Yaptıkları işlerin herhangi bir suç oluşturmadığını, yasalara uygun olduğunu vatandaşa anlatarak, vatandaş nezdinde kendilerini aklama yoluna gitmektedirler. Vatandaşı devletinden daha çok koruduğunu ve kolladığını, bankalara göre çok daha insaflı olduklarını anlatarak, bununla birlikte bankalara oranla çok daha az işlem ücreti aldığını vurgulayarak vatandaşın vicdanında kendini haklı göstermeye çalışmaktadırlar. Bunun sonucu olarak yapılan işlerinin yasal olduğu izlenimi verilmiş olmaktadır. Böylece bu tür kişilere karşı kolluk kuvvetleri tarafından yapılan operasyonlar vatandaş nezdinde haksız bir uygulama olarak gösterilmektedir. Sonuçta toplum, devlet kurumları ve kamuoyu nezdinde soğutulmaktadır.

Tefecilik Suçunun Kamu Maliyesine Etkisi
Tefecilik suçu ile mücadelede, geçmişten günümüze çeşitli yasal düzenlemeler yapılmaktadır. Bu bağlamda tefecilik suçu, Türk Ceza Kanunu’nda ekonomi, sanayi ve ticarete ilişkin suçlar arasında sayılmıştır. Haksız kazanç elde etmek amacıyla suç örgütleri tarafından sıklıkla işlenen bir suç türü olan tefecilik, yasal ekonomik sistem içerisinde faaliyet göstermeyen suç örgütlerinin gelir elde etmek amacıyla sıklıkla başvurduğu bir yöntemdir. Bu suçu işlemek için ciddi manada bir ekipmana da ihtiyaç yoktur. Örneğin elinde çok cüzi miktarda parası olan bir kimse pos cihazından oluşan küçük bir büro açarak, ekonomik açıdan zor durumda olan insanları maddi açıdan sömürebilmekte ve bu surette vergisi ödenmemiş haksız kazanç elde etmektedir. Bu bağlamda tefecilik eyleminin suç olarak nitelendirilmesi ile bir yandan toplumda var olan ekonomik ve sosyal düzen korunmakta diğer yandan kayıt dışı ve haksız kazanç elde edilen yasaya aykırı ödünç para verme sektörü ile mücadele amaçlanmaktadır. 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 75’inci maddesinde yer alan tanımlamaya göre “Sahibinin ticari, zirai veya mesleki faaliyeti dışında nakdi sermaye veya para ile temsil edilen değerlerden müteşekkil sermaye dolayısıyla elde ettiği kâr payı, faiz, kira ve benzeri iratlar menkul sermaye iradıdır”. Kaynağı ne olursa olsun menkul sermaye iradı sayılan gelirler ise aynı maddede sayılmak suretiyle belirtilmiş bulunmaktadır. Bu bağlamda aynı maddenin 6. bendi uyarınca “Her nevi alacak faizleri” menkul sermaye iradı olarak kabul edilmiştir. Yani adi, imtiyazlı, rehinli, senetli alacaklarla cari hesap alacaklarından doğan faizler ve kamu tüzel kişilerince borçlanılan ve senede bağlanmış olan meblağlar için ödenen faizler de menkul sermaye iradıdır. Alacak faizi her türlü alacağın vadesinde ödenmemesinden dolayı ortaya çıkabilmektedir. Ancak alacak faizleri bakımından dikkat edilmesi gereken konu, sürekli olarak ödünç para verme işi ile uğraşanların veya belli bir ticari organizasyon çerçevesinde ortaya çıkan bir alacağın vadesinde ödenmemesinden kaynaklanan faiz gelirlerinin “menkul sermaye iradı” olarak değil “ticari kazanç” olarak değerlendirilmesidir.

Sonuç olarak ekonomik suçlar çok mağdurlu suçlardır. Ekonomik suçlarla mücadelede korunmak istenen menfaat sadece birinci derecede zarar görenin menfaati değil daha çok ekonomik hayatın işleyişidir. Özellikle devletin ekonomi içerisindeki düzenleyici rolü ve mali kaynakları ekonomik suçlardan en çok etkilenen unsurlardır. Ekonomik suçların varlığı sonucunda rekabetçi bir ekonomiden ve iş ahlakından bahsetmek mümkün olmamakla birlikte kamu maliyesinin altı oyulmaktadır. Bu bağlamda Tefeciliğin ekonomi üzerindeki öne çıkan etkileri; para talebinde istikrarsızlık ve para talebinin öngörülemezliliği, döviz, menkul kıymet ve gayrimenkul piyasasında istikrarsızlık, gelir dağılımının bozulması, vergi kaybı… olarak saymak mümkündür.

KARŞILAŞILAN SORUNLAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

Tefecilik suçu işi ile iştigal eden şahısların genelde satışlarını kontör ve sarraflık adı altına gizledikleri, bu tür işlerde KDV oranının % 0 olmasından dolayı bu mesleklerin kasıtlı olarak seçildiği, KDV oranlarının yükseltilmesi gerektiği, KDV oranlarının değiştirilmesi hususu ile ilgili olarak ülkenin vergi politikası belirlenirken birden fazla parametre dikkate alınarak belirlenmekte ve yasal düzenlemeler ile birlikte uygulamaya konmaktadır. Dolayısıyla POS tefeciliği suçu ile mücadele kapsamında KDV oranlarının değiştirilmesinin pek mümkün olmayacağı değerlendirilmesi yapıldığını görmekteyim ancak bu konun tekrar gözden geçirilmesinin faydalı olacağı düşüncesindeyim.

Tefecilik işi ile uğraşan bir işyerinin, bankadan pos cihazı aldıktan sonra bir ay içinde 50.000 TL ve 100.000 TL kredi kartıyla satış yapıyorsa ve bankaya alış faturalarını ibraz edemiyorsa pos cihazının iptal edilmesi ve şüpheli işlem olarak ilgili birime bildirilmesi gerektiği, bildirimde bulunmayan bankalar hakkında Bankacılık Düzenleme Üst Kurulunca gerekli cezai işlemin yapılması gerekmektedir,
 
Alınan pos cihazlarının başka işyerlerinde kullanılmaması için bankalarca tedbir alınması gerektiği, bankaların pos cihazlarını verirken gerekli özeni göstermediği ve pos cihazını verdiği bayii iyi seçememek ve onu yeterince eğitip denetlememesinden dolayı birlikte sorumlu tutulmalarının gerektiği, bankalar hakkında da adli soruşturma yapılabilmesi, bankaların pos cihazlarıyla ilgili sorumluluk alması yönünde daha aktif hale getirilmesi için yasal düzenlemenin yapılması,

Bu konu BKM de gündeme getirilmeli, pos cihazlarının adres dışında kullanılmaması için kurulacak bir sistemin uygulanması gerekeceği, Gerekli düzenlemenin BDDK tarafından yapılabileceği düşüncesindeyim. Kuruma yapılacak talimatla bu konu gündeme alınarak suçla mücadelede önleyici çalışmalar kapsamında gerekli çalışmalar yürütülmelidir.

Finans kuruluşlarının çok çeşitli kredi olanakları sağladığı ortamda çeşitli nedenlerle (Kredi şartlarına uymadığı için - bir geliri olmadığı için vb..) Finans kuruluşlarından borçlanmayı değil de şahıslardan bile bile yüksek faizlerle borçlanmayı kabul eden şahıslar daha sonra bu borçların altından kalkamayarak ödemeleri yapamıyorlar. Şahısların aralarında çıkan bu ticari anlaşmazlıkları çözülememesi
nedeniyle borçlu kişiler alacaklı kişiyi tefecilik yaptığının iddia edip tefecilik suçuyla suçlayıp polisi de bu yönde kullanıp ticari anlaşmazlıklarını çözmeye çalışmaktadırlar. Bu durum poliside zor durumda bırakmaktadır. Bu şahıslar polisi ticari anlaşmazlıklarında çözüm mercii konumuna getirmeye çalışmaktadırlar. ÇÖZÜM OLARAK; Bu yönüyle tefecilik suçundan eğer örgütlü bir yapılanma yok ise ve tefecilik yapan şahısların bunu meslek haline getirdiği anlaşılmaz ise TEFECİDEN PARA ALANDA TEFEYE PARA VEREN DE İKİ TARAFTA SUÇLU OLARAK YARGI ÖNÜNE ÇIKARTILMALIDIR. Faiz karşılığında bile bile tefeciden para alan kişilere de bir cezai yaptırım uygulanması sağlanırsa kişi bu eylemin suç olduğunu idrak ederek tefeden para almaz veya bu suç önemli ölçüde azalır düşüncesi ağırlık kazanıyor ise de.
 
Öncelikle, tefeciden para satın alan şahısların genellikle zor durumda oldukları ve başka bir çıkış kapısı bulamadıkları için tefeciye yöneldikleri göz önünde bulundurulduğunda, istenen düzenlemenin ancak sınırlı bir önleme etkisi göstereceğini düşünmekteyim.

İkinci olarak, özellikle pos tefeciliği suçlarında temel sorunlardan biri para satımı sonrasında genellikle şahısların birbiri ile tekrar görüşmemesi ve karşılıklı menfaat ilişkisinden dolayı bir mağduriyetin olmaması sebebi ile çok yaygın olarak işlendiği değerlendirilen bu suçun adli makamlara intikal etmemesidir. Ayrıca Tefecilik suçu soruşturmalarında delillendirmeye ilişkin en önemli araçlardan ve aynı zamanda temininde zorluk çekilen hususlardan bir tanesi para satın alan kişilerin temini ve ifadelerinin alınmasıdır. Dolayısı ile para satın alan kişilerin de cezalandırılmasına yönelik yapılacak bir düzenlemenin hem suçun haber alınması hem de tefeciliğin delillendirilmesi açısından sıkıntılara yol açacağı düşüncesindeyim.
 
Klasik tefecilikte ise, para satın alan durumundaki şahısların tefeci tarafından sıkıştırıldığı, zor ve mağdur durumda olduğu düşünüldüğünde, para satın alanlara da ceza verilmesinin durumu daha da zorlaştıracağı ve şahısları iyice çaresizliğe iteceği, olayın polise intikalinin de imkansızlaşacağı düşüncesindeyim.

Ayrıca zaten sayıca fazla olan pos tefeciliği suçlarında her bir olayda onlarca şahıs tarafından  para satın alındığı değerlendirildiğinde, para satın alan kişilere de işlem yapılmasının tefecilik suçu soruşturmaları üzerinde büyük bir yük oluşturacağı ve mevcut kapasite göz önüne alındığında özellikle büyük şehirlerde tefecilik suçu soruşturmalarını olumsuz yönde etkileyeceği düşüncesindeyim.

Tefecilik suçu katalog suçlardan olmadığından dolayı örgütlü olmadığı taktirde dinleme kararı alınamamaktadır. Tefeye para veren şahıslarda genelde avukat ve icra dairesi aracılığı ile alacağını tahsil etmektedir.
 
Teknik takip kanun koyucu tarafından istisnai bir tedbir olarak görülmekte ve ancak son çare olarak kullanılmasını amaçlamaktadır. Kanun koyucu 135. Maddede katalog suçları sayarken suçların ciddiyetini esas almış buna göre yetki kullanımını düzenlemiştir. 135. Maddede sayılan katalog suçlarla kıyaslandığında bireysel işlenen tefecilik suçunun gerek öngörülen ceza gerekse suçun vehameti açısından diğer suçlarla aynı seviyede olmadığı görülecektir. Tefecilik suçlarında suçun örgütlü olarak işlenmesi halinde mevcut mevzuatımızda teknik takip imkânları tanınmaktadır. Ancak, özellikle pos tefeciliği gibi çok yaygın ve genellikle bireysel işlenen suçlarla ilgili teknik takibin de çalışmalara katılması bu suçlara ilişkin soruşturmaları kolaylaştıracaktır.
 
Vergi dairesi tarafından denetimlerin daha etkin ve sık şekilde yaparak ağır ve caydırıcı para cezaları uygulanmalıdır.
 
Tefecilik suçu ile mücadelede Maliye Bakanlığı VDKB ile işbirliği içerisinde çalışılmalı tefecilik soruşturmalarına vergi müfettişlerinin de dahil olması gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca il Emniyet birimlerimizin tefecilik soruşturmalarda vergi müfettişleri ile işbirliği içerisinde çalışması teşvik edilmektedir.

Tefecilik yapıldığı mahkemelerce sabit görülen kaç tane iş yeri valilikçe kapatılmış veya iş yeri sahiplerini ticari faaliyetten belirli bir süre men cezası getirilmiş. Bununla ilgili valiliklere yazı yazılarak konunun önemi bildirilmelidir.

Tefecilik yapılan işyeri faktöring ya da ikrazatçı ise mahkeme neticesinde bu firmaların faaliyet izni de iptal edilmelidir.

Pos Tefeciliği suçunun işlendiği işyerlerinin kapatılması ile ilgili herhangi bir kanuni düzenleme bulunmamaktadır. Bu konuda gerekli yasal düzenleme yapılarak boşluğun doldurulması gerekmektedir.
 
Tefecilik yapan şahısların icra takibi başlatılması için adli mercilere müracaatından sonra tefecilik yaptığı değerlendirilen şahısların mal varlıklarına yönelik çalışmalar yapılarak, lüzum görülmesi halinde 213 sayılı V.U.K. Kapsamında işlem yapılması halinde tefecilik suçlarında azalma görüleceği, veya en azından adli mercileri bu noktada kullanmayacakları kanısındayım.

Tefecilik soruşturmalarında vergi müfettişleri ile işbirliği içerisinde çalışılması halinde 213 sayılı VUK kapsamında gerekli vergi cezaları kesilebilecektir. Bununla birlikte vergi müfettişinin tespit ettiği miktarlar doğrultusunda suç geliri tespiti ve el koyma işlemi de yapılabilecektir.
 
Yapılan tahkikatlarda kolluk kuvvetleri ile vergi daireleri, mali uzmanlar tarafından müşterek hareket edilir ise, bu görevlilerin düzenleyecekleri mütalaa ile Cumhuriyet Savcılıklarının soruşturma açmasının daha uygun olacağı düşünmekteyim.

Tefecilik suçu 5271 sayılı CMK’ nun 135.ve 140 Maddelerinde yer alan “Katolog Suçlar” olarak tanımlanan suçlar içerisinde yer almamaktadır. Bu durum suç ile mücadeleyi zorlaştırmaktadır. Suçun CMK’nun 135 ve 140 Maddelerinde takip edilebilmesi için zorlama olarak TCK’nun 220. maddesi devreye sokulmakta,  takdir edersiniz ki, son dönemlerin “moda kavramı” “TCK-220” “ÖRGÜT” kavramları üç kişinin bir araya geldiği her oluşumun adına verilmektedir, kişi-üye bakımından şartlar oluşmuş ise “220. MADDENİN” şartları oluşmuştur yanılgısı hakim olmaktadır. Eğer oluşum hakkında CMK.nun 135 ve 140. maddelerinde geçen tedbir kararları uygulanmadan ortaya bir “ÖRGÜT KAVRAMI” konulmuş ise, bu örgüt kavramı ne kadar gerçekçi olmuştur?Suç işleyen her üç kişi bir örgüt müdür? Sözü edilen “Örgüt” Sadece diğer kolluk faaliyetleri ile ortaya konulmuş ise, bu örgütün faaliyetlerini deşifre etmek kolluk açısından çokta zor olmasa gerek, zaten Tefecilik suçu ile mücadelede TCK.220 maddesinin devreye konulmak istenmesi fikrine Cumhuriyet Savcıları da haklı olarak sıcak bakmamaktadırlar. Bu konuda yukarıda saydığım usulere uygun olarak gerekli düzenlemenin yapılması gerekir.

Tefecilik suçunun en önemli saç ayağını oluşturan “MAĞDUR- BORÇ PARA ALAN KİŞİ” hakkında bazı Yargıtay Dairesi kararları ile de davaya “müdahil olma-davaya katılma ve dosyayı temyiz etme” yetkisinin olmadığını kabul ederken, bazı Yargıtay Dairelerinin kararları ile de mağduriyet hakkı korunmuş davada “tanık” “müşteki” sıfatının haiz olduğunu kabul etmiştir. Bu konulardaki durumların kanun koyucu tarafından daha da netleştirilmelidir.
 
Suçun soruşturulmasında mağdurların ve mağduriyetlerin tespit edilmesi gerekmektedir. Genellikle mağdur durumda bulunan kişilerin tespitinin zor olduğu gibi bu şahıslar tespit edildiğinde dahi kollukta ifade vermekten kaçınmakta mağduriyetlerine sebep olan şahıslar hakkında şikâyetçi olmamakta bilgi de vermemektedirler.

Zaten müşteki/mağdur ifadesinin ceza yargılamasında önem arz ettiği, ancak tek delilin bu olmadığı ve diğer delillendirme yöntemleri ile suçun ortaya konulması halinde mahkumiyetin gerçekleşebileceği açıktır. Bu bağlamda yukarıda saydığım hususların mutlak suretle değerlendirilmesi gerekmektedir.

Yüz kızartıcı suçlar ( Tefecilik, Hırsızlık, Fuhuş, Cinsel istismar ve tecavüz, Adam öldürme ,Tetikçilik,  Uyuşturucu ticareti ) v.b. suçları ile mücadelede genel anlamada başarılı oluna bilmesi ve bu suçların ülkede azalması için aynı suçu ikinci kez işleyen şahısların tutuksuz yargılanma işleminden faydalandırılmaması ve ceza yargılamamızdaki mevcut cezalandırmasının iki katına çıkarılması gerekmektedir. Özelikle Amerika’nın Teksas Eyaletinde bu yüz kızartıcı suçlar ile mücadelenin ününe bu yöntem ile geçile bilinmiştir. Bu yöntemin polisiye tedbirlerin çok daha üstünde olduğu kanıtlanmıştır.

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar