Mesut TAHİROĞLU

Mesut TAHİROĞLU

Mail: yazarlar53@teknikelektrik.com

Ortadoğu da İnsan Olabilmek

Hafızamızı biraz zorladığımızda; medeniyetler diyarımızda ne kadar da kan ve gözyaşı dökülmüş ve maalesef dökülmeye de devam ediyor.  Dökülen kanlar ve parçalanan yuvalar için Nejat İşler'in dediği gibi kimlerdenmiş? Sorusuna aldığımız yanıta göre insan olabiliyoruz! Bir yanımızda anneler ve çocuklar ölürken ağlamak için ölümün adresini sorar olduk, mesela ölüm haberi Gazze’den gelmişse nedense üstümüzde bir umursamazlık ve umursamazlığın kaynağı da ya hükümetin meydanlarda mavi marmara veya Gazze’deki dram üzerinden öyle ya da böyle İsrail’i eleştirmesi veya enfal operasyonlarında Filistinli bazı baasçıların işkence odalarında mazlumların kanıyla "free palestine" yazmaları gibi nedenledir, oysa benim söylemeye çalıştığım ne hükümetin politikaları ne Filistinli bazı cellatların duvarlara yazdıkları ne de Mahmut Abbas’ın Suriye de bir Kürdistan’ın kurulması bizim için vahim olur söylemidir. Biraz daha ileri gidersek Yaser Arafat’ın enfal operasyonları için  "Irak’ın iç meselesidir" söylemi de pek umurumda değil, benim parmak basmak istediğim nokta mazlumların haykırışlarına karşı vicdanlı olunması, dininin, dilinin ve de renginin "mazlumluk" için kriter olmaması gerektiği  hususudur. Ölüm haberi Şengal’den gelmişse onlar zaten Müslüman değil, şeytana tapıyorlar boş ver ölsünler diyebilecek kadar insanlıktan nasibini alamamış olabiliyoruz bazen, evet yezidiler Müslüman değil ama şeytana da tapmıyorlar bari bunu araştırıp öğren ey insan oğlu!  


Rojava’da bir çocuğun ölüm haberini alırken boş ver oradaki yapı bizi tehdit ediyor diyor ve sonra da kalkıp insanlıktan bahsediyoruz, hani mazlumun ve zalimin kimliği yoktu?  Balzac'ın tabiri ile “vicdanımız yanılmaz bir yargıçtır, biz onu öldürmedikçe” ama biz çoktan öldürdük vicdan denen şeyi...  Top 550’de yer alan bir bayan  (m.vekili); Türkiye’nin, Barzani’den petrol alması bir ihanettir diyor. Acaba Kendisi  Türkiye’nin ihracat yaptığı ülkelerin yüzdeliğini araştırmış mı? Şöyle bir baktığımızda dünyanın yarısından fazlası öyle ya da böyle bir savaşın eşiğinde veya bir savaşın içinde, Ortadoğu ise adeta 3.Dünya savaşında ve yürütülen bu savaş stratejileri de artık yiğitçe cephe savaşları değil, herkesin bir terörü var ve onların eliyle yürütülen bir savaş, tabi kime göre neye göre terör o ayrı bir mesele... 


Ülkemize baktığımızda yürütülen bir barış süreci var ve saati bozulmuş bir bomba gibi kucağımızda duruyor, en ufak bir provokasyon veya yanlış kurulmuş bir denklemin sonucu ondan ya da bundan birileri ölüyor. Bana göre ise "bizden" birileri ölüyor... İşin özü ölen halktır, evlattır, çocuktur, anadır.


Kısacası Ceyhun Yılmaz’ın söylediği gibi "bombalar yağdı çocukların kalbine; sustu şarkılar, ne güzel izliyor dilsiz şeytanlar"... Kusura bakmayın ama çıkaralım artık içimizdeki şu şeytanı. Uyuşturucu ile mücadele derneği başkanının uyuşturucu satmaktan dolayı tutuklandığı coğrafyamızda veya 65 yaş üstü insanımızın akbil'e gerek duymadan metroya binebildiği ülkemizde 70 küsür yaşındaki Cumhurbaşkanı adayımızın sırf halkla iç içe yaşadığını veya halkın arasından geldiğini bizlere empoze etmek için kendisine ait olmayan akbili  kameralara göstere göstere metroya biniyorsa Türkiye’nin en geri kalmış bölgesinin en geri kalmış ilinin en geri kalmış köyünden fakir bir baba çocuğunun cansız bedenini bir çuval içinde sırtında taşımışsa kime ne!  Gerçekten Ortadoğu’da insan olabilmek kolay iş değil. Eğer Srebrenitsa ve Halepçeyi bir terazinin kefelerine koyduğumuzda biri diğerine göre ağır basıyorsa kusura bakmayın ama demek ki kalbimiz değil,  vicdanımız bile taraf tutuyor ve  başımız sağolsun Arakan, Şengal, Gazze ve Rojavada  ölen masum insanlardan önce  insanlığımız ölmüş demektir. Aslında ölen insanlığın katili bizler değiliz, bizden önceki kuşaklardır ama bizler da bu cinayetin ortağı ve destekçisi olduk, Irakta ki Enfal ve Halepçe katliamlarına, Dersim katliamına, Sivas olayına, Srebrenitsa katliamına, evet 5607 sayılı kaçakçılıkla mücadele kanununa muhalefet eden Rroboski insanının acısına sahip çıksaydık biraz daha ötedeki Tutsi ve Hutu katliamlarına ve ismini sayamadığım nice katliamlara karşı ulusal ve uluslararası çapta karşı çıkılsaydı bu gün Gazzeler, Şengaller yaşanmazdı, bu kadar vicdansızlığımıza rağmen nerede bu uluslar arası hukuk denen şey !  Nerede bu insan hakları evrensel beyannamesi garantörleri,  tabi bide dünyanın en büyük iki organizasyonu var onları unutmayalım, Birleşmiş Milletler ve İslam Örgütü Teşkilatı (!). Aslında işin özü şudur, kanunlar ve ismini saydığım bu güzide kuruluşlar güçlüden yana  olmaları hususunda bir biri ile adeta yarış içerisindeler. İşin sonucunda ise kapitalist yapılar merkez bankalarına bir kaç çelik kasa alma arayışına girecek, sosyalist kesim gene devrim rüyasına dalacak, emperyalist güçler gene Ortadoğu’nun harita mühendisliğine soyunacak, kendini bilmez bazıları insanlıktan bahsedecek, mazlum  analar ve babalar  ise çocuklarının mezarları başında, kalan çocukları için gelecek kaygısı yaşayarak, ölümsüz bir uykuya dalacak.


Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar