Siyasi Denetim

Şöyle yazmış Cumhuriyet Gazetesi’nin profesör yazarı:

“Yargıyı ele geçirmek, orduyu   güçsüzleştirmek, medyayı susturmak, üniversiteleri denetim altına almak politikalarınıza destek sağladığınızda... 


“Avrupa Birliği’ne girdik” diye halkı aldatıp, gündüz vakti havai fişek atma görgüsüzlüğüyle kutlamalar yapacaksınız... 


Maskeniz düştüğünde: 

Demokrasiyi geliştirmek değil, yozlaştırarak, geriletmek ve kişisel iktidar kurmak istediğiniz ortaya çıktığında ve bu yüzden kurucu üyesi olduğumuz Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi tarafından denetime alındığınızda... 


“İslamofobi”, “Haçlı zihniyeti”, “Tanımıyoruz”, “Siyasi karar”, “Düşmanlık”, “Kendine baksın” diye karşı çıkacaksınız!”


Biz de; “yargı, kimin elinden alınıyor; ordunun kışlasına çekilmesi ve seçilmişlerin emrine uyması onu güçsüzleştirmek mi oluyor. Medya susturulduysa, siz bunları nasıl yazıyorsunuz? Üniversitelilerin çoğu cübbeleriyle darbeye davette bulunmadı mı;  Cumhuriyet mitinglerine gidenler kimdi?”  gibi sorulara “demokrasi nedir” diye ekleyebiliriz de, neye yarar ki? Adamlar zaten Aristokrasiyi demokrasi diye yutturmadılar mı yıllarca? Bakın hele ki; “demokrasi geriletiliyormuş!”


Şimdinin OHAL’li günleri, sizin OHAL’siz günlerinizden daha demokratik desek de inandıramayız ki; balık olunca hafızalar ne mümkün!


En iyisi Profesör’ü haline bırakıp, “maskeniz düştüğünde” bölümüne yanıtı başka profesörler ve raporlardan alalım. Fransa İslamofobi’ye Karşı Kolektif Mücadele Derneği’nin yayınladığı rapora göre; (Bu rapor 2016’nın başlarında açıklanmıştı; fazlası var eksiği yok) İslâm karşıtı hareketler Ocak ayındaki saldırılardan (Charlie Hebdo) sonra yükselişe geçmiş durumda. Raporda, saldırılardan sonraki üç hafta içinde 120 Müslüman karşıtı olayın yaşandığı belirtiliyor.  


Fransa Müslüman Konseyi, 2015 yılının ilk çeyreğinde 222 İslamofobi olayı meydana geldiğini, bunun 2014’te aynı dönemde yaşanan 37 vaka ile karşılaştırıldığında yüzde 500’lük bir artışın olduğunu açıkladı.”


Şimdi; Londra Üniversitesi Akademisi’nde Fransız ve Avrupa siyaseti üzerine uzman Prof. Philippe Marliere’e kulak verelim:

“Ocak ayından bu yana sadece açıktan ırkçı saldırılar değil, Fransız kurumlarında sinsi gizli ırkçılık ve ayrımcılık arttı. Fransa’da siyaset anlamında çok kültürlülük yoktur. Fransız siyaset ve medya dünyasının kör olduğu nokta burasıdır. Gerçek şu ki Fransızlar, konu İslam dini olunca kültürel ve dini çoğulculuğu anlamak ve kabul etmekte zorluk çekiyorlar. Sade ırkçılık hakkında konuştuğumuzda tabii ki bu ırkçılığa karşı birçok reddiyeler yapılıyor. Ancak asıl mesele, bu ırkçılığın neden ve nasıl bir şekilde kendini ifade ettiğidir. Elbette kendini aşırı şekilde ele veren aptal konuma düşen ırkçı insanlar var ve Fransa’daki mevcut ırkçı karşıtı kanunlardan dolayı ceza alıyorlar. Fakat asıl sinsi ve hain cinsten bir ırkçılık var ki bunlara karşı cezai müeyyide uygulanamıyor ve çoğu zaman insanlar bunları ırkçılık olarak bile muhakeme edemiyor.


Bu sinsi ırkçılık eşitlik bakış açısından yola çıkar. Herkes aynı giyinmeli, konuşmalı ve tek tip bir hayat ve dünya değerlerine sahip olmalı der. Bu modeli her kim ihlal ederse o iyi bir vatandaş hatta insan değildir. Sanırım bizler bu noktadayız ve bu çok endişe verici bir durum.”


Yine; King’s College London’da öğretim görevlisi ve uluslararası güvenlik uzmanı Dr.Matthew Moran ise; “Toplum özellikle Fransa’ya ait eski koloni ülkelerinin Afrika kökenli genç insanlarını Cumhuriyet değerlerinden uzaklaşmış marjinal gruplar olarak görüyor. Aslında onlar Fransız toplumunun meşru bireyleri lakin öyle kabul edilmiyorlar. Toplumun bir parçası olmadıkları hissiyle onlara yaklaşılıyor. Fransız Müslümanlarının çoğunluğunun inancından uzak olan, İslam’ın radikal bir formunu kucaklayanların aşırı durumlarında ise onların kimliklerini Fransız değil başka bir zemin üzerine oturtmaya çalışıyorlar. Kendi toplumlarına ait oldukları gerçeğini kabul etmiyorlar” tespitini paylaşıyor.


Fransa’da Kasım 2015’ten beri OHAL uygulanıyor. 120’den fazla STK, 400 hukukçu ve birçok aydın bunun sonlandırılması için talepte bulundularsa da, geçtiğimiz hafta seçimlere OHAL şartlarında gidilmesine engel olunamadı.


Bir yıl önce Fransa Başbakan’ı DAEŞ, tüm dünyada yenilinceye kadar OHAL devam edecek diye açıkladığında AKPM, “adil denge kurması” uyarısında bulunarak, Fransa için endişelerini dile getirmişti. BM’de, Fransa’daki olağanüstü halin polise “belirsiz” ve “çok geniş” haklar verdiğine dikkati çekerek, ifade özgürlüğüne yönelik “oransız” kısıtlamaları eleştirmişti.


***

Geçen hafta; Türkiye’yi, yeniden “siyasi denetime” alacağını açıklayan AKPM’den; hani şu referandumun adil olmadığından tutun; 15 Temmuz’u görmeyip OHAL’İ eleştiren, fakat 2 terör olayıyla Fransa OHAL’inden sadece “endişelenen”  AKPM’den bahsediyoruz.


İdam konusunda haklı olmalarının dışında, yine çifte standartlarını ortaya koydular. AKPM’in yanlış algıların kurbanı olarak aldığı bu karar, 2004 yılında kaldırılmıştı. O tarihten bugüne değişen en önemli şey, artık partileri halkın kapatacağı gerçeğidir.


Yani epeydir Türkiye’de “siyasi denetimi” zaten halk yapıyor!