Yazı Arşivi

Yazı Arşivi

Mail: arsiv@teknikelektrik.com

Seçim Sonuçlarının Verdiği Mesaj

Bir genel seçim daha sona erdi. 12 Haziran’da yapılan ve genel itibarı ile huzur içerisinde gerçekleştirilen seçimleri de geçtiğimiz günler yaşadık. Yurt genelinde güven ve huzur içinde olması millet olarak en büyük kazancımızdır. Demokrasinin bayramları olarak kabul edilen seçimler her dört yılda bir yapılmaktadır. Olmazsa olmaz bir kaide olan seçimler bu rejimin daha doğrusu tüm rejimlerin meşruiyetini oluşturmaktadır. Eğer bir ülkede o ülkenin yönetimindeki iktidar meşru süre içerisinde seçime gidiyorsa; bu seçimler de güven – emniyet ve huzur içerisinde yapılabiliyorsa bu rejim meşruiyeti olan bir rejimdir. Aksi takdirde şu anda Arap baharının yaşandığı ülkelerdeki rejimlere benzersiniz. Ya da bizim ülkemizin 1950 öncesi tek parti CHP – Milli Şef dönemindeki rejimine dönersiniz.

Ülkemizde de yapılan seçimler 1950’den beri genel hatları ile eksik ve kusurlar olsada huzur ve güven içerisinde yapılmaktadır. Türkiye de yapılan seçimler içerisinde gayri meşru diyebileceğimiz tek seçim 1946 genel seçimleridir. Zira bu seçimlerde açık oy – gizli tasnif gerçekleşmiştir. Halbuki olması gereken ve her seçimde de uygulanan şekil gizli oy – açık tasniftir. Yani seçmen oy kullanacağı odaya bölmeye girecektir ve orada yalnız kalacaktır. Allah’tan başka kimse onun nereye oy kullandığını bilemeyecektir.

Oylar sayılırken de tüm müşahidler nezdinde ve şeffafça yapılacaktır. Normal olan budur. Bunun aksi yukarıda da belirttiğim gibi sadece 1946 genel seçimlerin de ve CHP yönetiminde maalesef gerçekleşmiştir. Bunun dışındaki tüm seçimler hatası ile eksiği ile halkımızın iradesini sandığa veya meclise yansıtmıştır.

12 Haziran 2011 seçimi de bu minvalde gerçekleşmiştir. Bu seçimin bence iki galibi ve iki de mağlubu vardır. Önce mağluplarını söyleyelim; CHP ve MHP’dir. Tıpkı 12 Eylül 2010’da yapılan referandumda ki Hayır kampanyasında olduğu gibi halkımızın reddi ile karşılaşmışlardır. Zira bu iki partide mevcut statükoyu ve artık halkımıza yetersiz gelen resmi ideolojisi ve onun anti demokratik 1982 Anayasasını savunmaktadır. Halkımızın ise nerede ise üçte ikisi bu anayasaya ve resmi ideolojiye karşıdır. Bunu seçim sonuçlarından da anlayabilmekteyiz.

İki partinin dışındaki değişimci, reformcu partilerin oylarının toplamı (AK Parti – BDP – HAS Parti – Saadet – BBP vs.) %60’ı bulmaktadır.

Seçimin galipleri ise AK Parti ve BDP (Bağımsızlar)dır. Zira AK Parti bir önceki genel seçimlere göre üç puan, yerel (belediye) seçimlerine göre ise onbir puan artırmıştır. Artık Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan, yolda yürüyen, maça giden, camiye giden, kiliseye giden, diskotekte dans eden, meyhanede kafayı çeken her iki kişiden biri AK Partili olmuştur. Bu ülkenin en az yarısının değişim–dönüşüm ve reform yanlısı olduğunu göstermektedir. Bunun yanına BDP’nin aldığı oyları ve %1’er civarındaki Saadet, HAS, BBP partilerini de dahil edersek %60’ı bulmaktadır. Bir de “Diniminden dönerim ama partimden dönmem diyen” fakat aslında değişimden yana olan CHP ve MHPli vatandaşlarımızın da olduğunu düşünürsek toplumumuzun üçte ikisinin anayasa değişikliğinden yana olduğunu söylemek iddialı olmayacaktır.

Burada seçmenin bir mesajı da iyi algılamamız gerekmektedir. Seçmen AK Partiye iktidar olma görevini tekrar vermiştir, ama üçyüzotuz yeter sayıya da ulaştırmayarak diğer parti ve partilerle de uzlaş demiştir.

Pekiyi AK Parti üçyüzotuz veya üçyüzaltmışyedi için kiminle uzlaşacaktır. Üçyüzyirmialtı milletvekiline ilaveten CHP ve MHP’den herhangi biri ile uzlaşırsa zaten problem kalmayacaktır. Üçyüzaltmışyediyi geçtiği için referanduma gerek kalmadan yeni anayasayı oluşturacaktır. Ama ben bu alternatiften umutsuzum.

Zira gerek CHP gerekse MHP yönetimleri (tabanlarını demiyorum – yukarıda da belirttiğim gibi aslında reform yanlısı ama oyunu hep aynı partiye veren kitle vardır) statükocudur. Mevcut resmi ideolojinin çağdışı kalmış şekli ile devamından yanadır. Her ne kadar bir yıldır Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığına gelmesi ile belli açılımları yapmaya çalışmıştır. Bilhassa Sayın Gürsel Tekin’in çabaları olmuştur. Ancak CHP’nin DNA ve kromozonlardaki farklılıklar bu değişime izin vermemiştir. Mesela Sayın Kılıçdaroğlu milletvekillerine geçen Ramazan ayında halkın iftarlarına gitmelerini istemiştir. Ancak biz halkın iftarlarına katılan tek bir milletvekilini görememişizdir. Bu kan uyuşmazlığı CHP’yi halkla bütünleşmekten alıkoymaktadır. Yine Sayın Gürsel Tekin çarşaflı partililere rozet takarken Mersin CHP Kadın Kolları ise çarşaf yırtarak adeta Maraştaki peçe yırtan, Sütçü İmamın karşısına çıktığı Fransız askerlerinin durumuna düşmüştür.

Pekiyi AK Parti üçyüzaltmışyediyi yada en azından üçyüzotuzu bularak referanduma götürmek üzere kiminle uzlaşacaktır. BDP’nin de CHP veya MHP’den çok farklı olmayan dayatmaları vardır. CHP’nin Kemalizm takıntısı varsa BDP’lilerinde Apoculuk takıntısı vardır. Yalnız BDP bu seçimde bir açılım yaparak Apocu olmayan milletvekillerini de meclise sokmayı başarmıştır.

Başta İslami geçmişi olan Diyarbakır milletvekili Sayın Altan Tan, Mardinli kürt milletvekili Sayın Şerafettin Elçi, Mersin milletvekili sosyalist Sayın Ertuğrul Kürkçü ve yine solcu İstanbul milletvekili Sayın Sırrı Süreyya Önder gibi tanınmış isimler meclise girmiştir. Bu isimler Apocu olmayıp BDP’nin açılımı gereği siyasete BDP çatısı altında girmişlerdir. İşte AK Partinin akıl ve hakikat ölçülerinde anlaşabileceği, uzlaşabileceği milletvekilleri bunlardır diye düşünüyorum. Bunlara başka ilavelerde olabilir. Ancak ben CHP ve MHP ile hatta dört partinin üzerinde uzlaşabileceği tam demokratik bir anayasanın yapılmasını arzu ediyorum.

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar