Reha Mirsad KARTAL

Reha Mirsad KARTAL

Mail: yazarlar34@teknikelektrik.com

Madrid’de Ne Oldu?

Öncelikle herkes şunu kabul etmeli ki Cumhurbaşkanı Erdoğan hiç bir vaadini taahhüt ederken şartsız kaidesiz konuşmaz ve bir taahhütte bulunmaz. Hani Türkçe de “se - sa” dilek ya da şart kipi var ya! Ondan bahsediyorum. Neyden mi bahsediyorum? 

Açayım… Hem de en uç örneği vereceğim ki net olarak anlaşılsın. Çünkü bu mevzu yani birazdan açacağım “şunu yapmam ya da bunu yapmam” sözleri hep belli şart ve kayıt altındadır. Hani Osmanlıcada bir söz var ya “Bila Kaydu Şart“ yani kayıtsız şartsız değildir. Kayıtlı ve şartlıdır.

Tarih 15 Temmuz 2016 / Yer Marmaris akşam saatleri
FETÖ’nün alçak ihanet darbe teşebbüsü başlamış ve Cumhurbaşkanı Erdoğan darbenin ilk dakikalarında kaldığı otelin önünde ilk açıklamasını yapıyor. Hani bir kaç saat boyunca “medya tarafından yayınlanmayan ilk açıklamaları…” Orada Sayın Erdoğan milli iradeye vurgu yaparken “Ben halkın üstünde bir irade tanımıyorum“ dememiştir. “Beşer planında halkın üstünde bir irade tanımıyorum“ demiştir. Bunu neden söyler bir Cumhurbaşkanı? Hem de kendisine Fetöcü teröristlerce adeta kurşun yağdırılırken. Beşer planında ne demek? Beşer İnsan demektir. Yani insanlık planında diyor.

Peki, insanlığın dışında ne planı var ki bunu diyor Sayın Erdoğan? Evet, insanların yaptığı planlar dışında da plan vardır. Ona da ilahi plan yani Allah Teâlâ’nın kulları için hazırladığı Külli İrade… Şimdi burada ki ‘’Beşer’’ kelimesini okumazsanız haşa Cumhurbaşkanı Erdoğan Allah Teâlâ’ya meydan okuyor bile diyebilirsiniz. Öyle ya! Halkın iradesi dışında bir güç tanımıyorum derseniz halkın dışında ki sadece vesayetleri (askeri, iç dış vesayet vs.) anlamaz insanlar! Sanki Allah dahi halkın iradesinin üstünde değildir anlaşılır. Hâlbuki orada o dar zamanda kendisine suikast yapılacağı esnada dahi Sayın Cumhurbaşkanı Cenabı Allah’ın iradesini unutmamış ve beşer planında diye şerh düşmüştür. Hani derler ya Allah’tan başka kimse mani olamaz onun gibi bir şerh…

Şimdi gelelim Papaz Brunson meselesine: Çünkü Amerikalı Papaz Brunson’un 22 ay hapis yattıktan sonra adli kontrol ve ev hapsi şartı ile salınması esnasında ki sözleri sebebi ile Sayın Cumhurbaşkanı çok eleştirilmiş idi.

Peki, eleştiriler haklı mıydı?
Ne demişti Sayın Erdoğan? “Bu can bu tende olduğu müddetçe ben teröristleri size vermem. Ayrıca ben hukuka karışamam.” Sonra tutuksuz yargılanma kaydı ile serbest kalınca Rahip Brunson soluğu Amerika’da hatta Beyaz Saray’da almıştı. Vay sen nasıl böyle deyip Papazı salarsın? Bir defa Rahip Brunson terörist değildi ajandı. Sayın Erdoğan o cümleleri teröristler için söylemişti ve hukukun işine de karışmam demişti. Velev ki diyelim (yok öyle bir şey) hukuk Sayın Erdoğan’ın emrinde. Yahu belki ajan takası yaptı iki devlet birbiri ile. Sen sonuca bak! Sen Türkiye olarak daha evvel bırak bir Amerikan Ajanını 22 ay hapis yatırmayı; 6.Filo’nun köpeğine hoşt dahi diyebilir miydin? Bunu görmeyip de serbest kaldı deyip yaygara yapmak ne kadar haklı ve gerçekçi? ABD’de Halk Bankası müdürünün serbest kalmasını ne ile izah edecekler?

Şimdi geldik İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya alınmasına yaptığımız vetonun önceki akşam Madrid’de yapılan mutabakatla kaldırmamız meselesine… Bir defa biz vetoyu kaldırmadık. ‘’Vetoyu şartlı kaldırdık.’’ Aynı durum burada da var. Yani bizim isteklerimizi yapmaları kaydı ile. İsveç ve Finlandiya ile Yapılan mutabakatta yazsa ki; “Türkiye, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğini Bila Kaydu Şart Kabul Eder.“ O zaman ben buna bir hezimet der ve hilafsız hükümeti eleştiririm. Ama yok ki böyle bir şey! Aksine kayıtlı şartlı ibareler var mutabakatta.

-Ne diyor mesela: “Finlandiya ve İsveç PYD/YPG ve Türkiye’de FETÖ olarak isimlendiren örgütlere destek sağlamayacaklardır.”
“Finlandiya ve İsveç, PKK ve diğer tüm terörist örgütlerin, bunların uzantılarının faaliyetleri ile iltisaklı kuruluşlar ve paravan örgütler içerisinde yer alan ya da terör örgütleriyle bağlantısı bulunan şahısların faaliyetlerini engelleyeceklerini, mezkûr örgütlerin para toplama ve eleman devşirme faaliyetlerini yasaklamayı taahhüt eder.’’

Başka?
“İsveç Terör Suçları Kanunu’nun 1 Temmuz itibarı ile yürürlüğe gireceğini ve terör ile mücadele kanununu tahkim edeceğini teyit eder,
-Türkiye’ye yönelik hiçbir silah ambargosu bulunmadığını teyit ederler,
-Her iki ülke Avrupa İade Sözleşmesiyle uyumlu bir şekilde terör zanlılarının sınır dışı edilmelerini ya da iade taleplerini ivedilikle işleme koyar,
- Tüm bu maddelerin uygulamasının gözetimi için Türkiye, İsveç ve Finlandiya bir ‘Daimî Ortak Mekanizma’ kurulmasını kabul ederler...

Evet, Mutabakat Muhtırası yaklaşık bu şekilde seyrediyor. Belki biraz daha detaylı yazabiliriz…

Şimdi soruyorum ben dâhil hepimize:
-Bu mutabakat metnini imzalayan ve bu şartlar altında ancak İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine izin veren Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan bahsi geçen ülkelere karşı bir teslimiyet içerisinde mi olmuştur? Yoksa İsveç Krallığı Parlamentosuna dışardan kanun dayatıp; Türkiye’nin tüm isteklerini yazılı teminat altına mı aldırmıştır?

Şu söylenebilir; Bu mutabakatı imzalayan İsveç ve Finlandiya’ya güvenebilir miyiz? Bu çok haklı ve yerinde bir sualdir. Ben de bu konuda endişeliyim… Hiç güvenmiyorum bu iki ülkeye de onları masaya oturtan başta Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği ülkelerine.

Ama ne yapacaktık peki?
Kendimizi şartlı olarak garantiye aldıktan sonra; yani bu metne sadık kalınmayınca bizde kaldırdığımız vetoyu tekrar işler hale getiririz. Yani bu iki ülkenin NATO üyeliğini tekrar veto edeceğiz. 
-Bu kadar basit!
Var mı burada geri bir adım?
İlkelerden taviz?
Asla yok!
Bu şartlar altında değerlendirirsek daha gerçekçi tespitlere varacağız…

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar