Kapitalizm ve Tarih te Kadının Yeri
23 Şubat 2016, Salı 12:58 1906 kez okundu.Dünya Kadınlar gününü kutluyorum. Erkek hegemonyasının gündemimize getirdiği, bizi fazlasıyla üzen vahşice işlenen bu cinayeti şiddetle kınıyor, ülkemizde ve dünya da şiddet unsuru taşıyan üzücü olayların bir daha yaşanmamasını umut ediyorum...
Kadına yönelik ayrımcılığın ve şiddetin artarak devam ettiği günümüzde de Kadın nedir? Kadın tarih boyunca nasıl algılanmıştır? Kadın kendisini nasıl algılamaktadır? Kadın erkek gibi insani bir varlık olduğu halde neden farklı algılanmış, istismar sömürü ve tartışma konusu olmuştur; soruları karşımıza çıkmakta ve görünen o ki çıkmaya da devam edecektir.
Günlük yaşamımızda “kadın olduğunuz için böyle düşünüyorsunuz” sözünü sık sık duyarız.
Tarih boyunca bir çok toplum ve kültürde Erkek bir özne, kadın ise ona bağımlı bir varlık olarak görülmüştür. Erkek etken, kadın edilgendir. Bu bizim toplumumuzda da böyledir. Kendini erkeğe bağımlı hisseden kadın, genelde çevreden aldığı direktifler yönün de hareket etmektedir. Tarih boyunca kadınların toplumdaki önemi ne yazık ki gözardı edilmiştir.
Oysa toplumun gelişmesi ve değişmesinde kadın önemli bir paya sahiptir. Kadın ve erkek toplumu oluşturan iki temel sütundur. Yönetimi elinde bulunduranlar, sağlıklı bir toplumun altyapısını oluşturmalı, kadın ve erkeğin sağlıklı gelişimini sağlamalıdır. Her iki cins de kendine özgü özellikleri ile toplumsal işleyişe katkı sağlar.
Kadının yaratılış özelliği olan annelik, toplumda cinsiyete göre biçilen roller ve iş bölümü zaman zaman kadının toplumsal hayata katılımını engellemiş, bir takım eşitsizliklerin çıkmasına neden olmuştur. Toplumun temelini oluşturan kadın bir çok sorunla karşı karşıya kalmıştır.
Batıda olduğu gibi Türkiye’de kadın hareketleri 18. yüzyılda başlamıştır. Ülkemizde kadın hareketleri meşrutiyetin ilan edilmesi ile hız kazanmış; Meşrutiyetin ilanından cumhuriyetin ilanına kadar devam eden süre içinde ivme kazanmıştır.
Abdülhamid döneminin en önemli reformu kadın konusunda göze çarpmaktaydı. Abdülhamid tarafından açılan Muallime mekteplerinde yetişen kadınlar, Osmanlı kadınını eğitmek üzere taşraya gönderiliyorlardı. Bu süreçte İstanbul, İzmir, Bursa, Selanik gibi gelişmiş kentlerde eğitimli bir kadın ordusu ortaya çıkmış, edebi yazılar yazan, resim yapan, şiir yazan, batı dillerinden çeviriler yapan çok sayıda kadın yetişmişti.
Kadın dergileri ilk bu dönemde çıkarıldı.. Fatma Aliye, Emine Semiye, Halide Edip, Nezihe Muhittin ve Nigar hanım gibi çok sayıda kadın eser verecek duruma gelmişti. Halide Edip Adıvar’ın yürüttüğü Talii- Nisvan derneği bir çok alanda çalışmalar yürüttü.
İşgal yıllarında da aktif bir kadın tipi karşımıza çıktı!. Halide Edip, Münevver Sami yurdun çeşitli yerlerinde mitingler düzenleyerek Kuvay-ı Milliyeye destek verdiler.
Toplumun her katmanında Anadolu kadını milli mücadelenin her safhasında görevini fazlası ile yerine getirdi. Milli mücadele, battaniyeyi evladının yerine cephanenin üzerine örtmeyi tercih eden Kara Fatma ile sembolleşti. Böylesine yüreği büyük, imanlı, yiğit bir Anadolu kadınıydı Kara Fatma; ardında sadece şerefli bir isim değil; biz kadınlarında gurur duyacağı bir hatıra bırakmıştır.
Kara Fatma’nın Kurtuluş Savaşında sergilediği cesaret bu ülkenin kadınlarını da yüreklendirdi. Tıpkı Nezahat onbaşı, Nene Hatun, Şerife bacı, Halime Çavuş ve Emir Ayşe gibi.
Bu yürekli kahramanlarımız, kadının başaramayacağı, üstesinden gelemeyeceği hiç bir mücadelenin olmadığını bizlere göstererek örnekler olmuşlardır.
Özellikle Şerife bacının hikayesi beni derinden etkilemiştir. İzninizle kısaca değinmek istiyorum...
1921 yılı Kasım ayında İnebolu sahillerine ulaşan cephaneyi yaşlı-çocuk, kadın-erkek demeden tüm bir millet cefakarca, yılmadan cephaneliklere taşıyordu.
Şerife bacıda üstün bir gayret göstererek kağnıyla cephane taşıyan o kahramanlardan biriydi. Kar ve soğuk havaya rağmen var gücüyle taşıdığı cephaneyi menziline ulaştırdı.
Askerler Şerife bacının taşıdığı kağnıyı bulduklarında, cephanenin üzerinin Şerife hanımın kazağıyla örtülü olduğunu gördüler. Şerife hanımın cansız bedeni ise kağnının arkasında yüzüstü yatıyordu. Şerife hanımı incitmeden kaldırdıklarında altında soğuktan korumaya çalıştığı minik bebeğini buldular.. Şerife annemiz vatan için canı pahasına cephaneyi teslim ederken, canından çok sevdiği bebeğini de korumayı ihmal etmemişti.
Halide Edipten Şerife Bacıya kadar bu yiğit Anadolu kadınlarını bir kez daha rahmetle anıyorum..
Sevgili okuyucularım; Kadın istikrardır; kadın huzurdur; kadın toplumun direğidir. Kadın bir çiçek kadar naif ama bir ağaç gövdesi kadar sağlam ve güçlüdür. İçinde bulunduğumuz içimizi acıtan bu şiddet sarmalından kurtulmanın çaresi sevgidir. Sevgi yaşatan bir iksirdir. İnsan sevgiyle yaşar, sevgiyle mutlu olur ve çevresini sevgiyle mutlu eder. İnsanlık sözlüğünde Sevgi bizim canımızdır. Allah insanları birbirine bağlama konusunda Sevgi’den daha güçlü bir zincir yaratmamıştır.
Şiddetin, tecavüzün, bin bir fenalığın kol gezdiği dünyada temiz kalabilmiş tek şey sevgidir. Sevginin başı, yaradanı sevmektir, Sonra yaradılanı. Yaradanını seven yaratıcısının yarattıklarına zarar verebilir mi? Kine, nefrete düşmanlığa kilitlenmiş canavar ruhlar, sevginin yeşermediği ortamlarda filizlenip zehirli sarmaşık gibi her yere uzanmışlar, iklimleri kan, toz, duman ve gözyaşına boğmuşlardır.
Dünyayı bu şiddet sarmalından uzaklaştırmak öncelikle bizlere, kadınlara yani annelere düşüyor. Önce Yaradanı sevdirmeliyiz çocuklarımıza sonra yaradılanı. Sevgi tomurcukları yeşertmeliyiz minik yüreklerinde. Sevgi öğretmeli, empati kurma becerilerini geliştirebilmeliyiz.
Empati kurdurtma becerisini sağlamak çocuklarda merhamet duygusunu geliştirecektir.
Bunları alamayan çoçuk asla sağlıklı bir iletişim kurmayı beceremez. Öfkeli, şiddete meyilli ve merhametsiz bir birey olur .
Şiddeti sadece kanunlarla önlememiz mümkün değildir..
Şiddetin önüne idamla geçmek imkansızdır! Nasıl zeka süreci tamamlanmamış bir bebeğe araba kullanmayı öğretemiyorsak, maneviyattan yoksun büyüyen insanlara merhamet duy gusunu aşılamamız mümkün değildir. Çünkü empatik zeka becerisi gelişememiştir.
Şiddeti önlemek için bize verilen kutsal vasıf olan annelik ve babalık vazifelerimizi hakkıyla yerine getirebilmeliyiz. Çocuklarımıza sevgi, saygı, empatiyi öğretirsek şiddetin önüne geçebilmemiz mümkün olur. Sağlıklı bir toplum oluşturmak istiyorsak şayet kesinlikle cinsiyet ayırımı yapılmamalıdır. Maalesef toplumumuzda en büyük hatalardan biriside, cinsiyet ayırımcılığıdır.
KADINLAR SAVAŞ ÜZERİNDEN KULLANILDI
Kadınlar geçmişten bugüne her şartta ezildi. Tarihte kadın üzerinden nice savaşlar yürütüldü. Sıcak savaşta önce kadın çoçuklar ve yaşlıların dokunulmazlığı olması gerekirken, acımasızca tecavüze uğrayıp katledildiler.
Şehirleşmeninde getirdiği yalnızlık a-sosyalleşme kişisel bozuklukların neticesinde oluşan ruhsal bunalımlarla kaçınılmaz olan depresyonun başlıca sebepleridir maneviyatsızlık .
Maneviyatı yaşayabilen, dini-ahlaki değerlerle beslenip sevgi ile yoğrulan birey asla şiddete bulaşmayacaktır.
Maneviyatsızlığın ne denli tehlikeli olduğu bilincine varan NORVEÇ; bugün kilisilere bağlı maneviyat dernekleri kurmakta ve eğitim vermekte olduğunu biliyoruz.
REKLAMLARDA KADIN REZALETİ
Kapitalizmin dayattığı moda, reklam sektörü kadına yönelik ayrımcılığın en belirgin örnekleridir. Kadının cinsel bir obje olarak sunulması, kaç kadın derneğimizi rahatsız ediyor?!
Bir ünlü giyim markası reklamlarında makyaj yapılarak küçük bir kadına dönüştürülen, para uğruna ekranlarda biboartlar da sergilenen minik bedenler için bu firmaya kaç kadın derneğimiz tepki gösterdi? Anneler ve babalar olarak kaçımız tepki verdik?
Çoçuk bezleri reklamlarında kullanılan çoçukların mahrem bölgelerinin pervasızca teşhir edilmesi pedofili sapıklar, subyancı ruh hastaları açısından sakıncalı değil mi? Özellikle ve özellikle çocuklarımızın bu yönde kullanılmasına asla müsade edilmemeli. Hatta yasalarla yaptırım uygulanmalı.
Hepimiz duyarlı davranarak gereken tepkiyi gerekli mercilere iletirsek, reklam şirketleri tüketim sektöründe kadını aşağılayıcı reklam yapmaktan ve çoçuklarımızı mevcut tehlikeye karşı duyarlı olacak ve kullanmaktan çekineceklerdir.
Kadın haklarında ise evlilik yapılmadan önce sözleşme yapılmalı ve sözleşmeye aykırılık halinde boşanma ve boşanmadan doğan hakların verilmesi zorunlu olmalıdır. Gerek hukukta, gerek politika, gerek siyasette, gerek iş sektöründe kadınlara dair kanun tasarıları hazırlamaları ve bu hususta kadınlar her alanda zorunlu sözleşme ile hakları korunmalıdır. Aksi taktirde biz kadınlar konusu hala tartışılmaya devam edecek ve daha çooook pedofili ruh hastalarına şahit olacağız.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.
Facebook Yorum