Yazı Arşivi

Yazı Arşivi

Mail: arsiv@teknikelektrik.com

Hıttin Tepesinden Geleceğe Bakmak

Belki hafızalarımızdan silindi belki de unutturulmaya çalışılan bir yer ismi Hıttin. Hıttin diyince aklımıza neresi geldi yoksa hiç hatırlamadık mı? O zaman tekraren hatırlatmakta fayda var 1187 yılında “Taberiye Gölü” yakınındaki “HITTİN” adlı tepenin eteklerinde (bugün burası İsrail sınırları içinde) İslam Kumandanı Selahaddin-i EYYUBİ tarafından müthiş bir bozguna uğratılan işgalci Haçlı orduları tamamen yok edilmişti. Bu tarihi zaferin ardından Selahaddin-i EYYUBİ, 2 Ekim 1187’de Kudüs’e girmiş ve insanlık tarihinde emsal teşkil edecek bir adaletle ve merhametle Kudüs halkının yaralarını sarmış, asla intikam hisleriyle hareket etmeyerek bu kadim İslam diyarını yeniden Müslümanlaştırmıştı.

Yahudiler, Haçlıların uğradığı aynı akıbete uğramamak için, Türkler dâhil tüm bölge milletlerini, özellikle de Arapları etkisiz ve saf dışı edecek bin bir türlü plan ve hile geliştirmişlerdir.

Bugün bölge coğrafyasına baktıkça Filistin, Irak ve Suriye üzerine yapılan hesapların çok öncelerde planlandığını görebiliyoruz.
"Dünya Siyonist Örgütü'nün yayın organı Kivunim (Yönelimler) dergisi Şubat 1982'deki 14. sayısında 1980'lerde İsrail için strateji başlıklı önemli bir yazı yayınlamıştı. Yazıya imzasını atan İsrail Dış İşleri Bakanlığı'nın eski üst düzey yetkililerinden Oded Yinon, ortaya attığı tez özetle şöyle diyordu ‘’Ortadoğu'daki bütün ülkelerin çok zayıf durumda bulunduğuna, çünkü bu ülkelerde kurulan devletlerin yapay sınırlar içinde bir arada yaşamak istemeyen etnik ve dini cemaatleri toplayarak kurulduklarına dayanarak. Bu coğrafyada İsrail'in bir devlet olarak ayakta kalabilmesi için bu manzaraya uygun biçimde bölge devletlerinin bölünmesi gerektiği ifade ediliyor. Projede Irak içinde Basra çevresinde güneyde bir Şii bölgesi, kuzeyde Musul çevresinde bir Kürt bölgesi ve ortada Bağdat çevresinde bir sünni bölgesi olarak üçe bölünmesi hedefleniyor." Suriye için parçalanma senaryosu ise şöyledir "Suriye etnik yapısına uygun olarak, bugünkü Lübnan'da olduğu gibi çeşitli devletlere ayrılacaktır. Böylece kıyıda Lazkiye’de bir Nusayri devleti, Halep bölgesinde bir Kürt Sünni devleti, Şam'da buna düşman bir başka Arap Sünni devleti ve Havran, kuzey Ürdün ve belki Golan'da bir Dürzi devleti. Böyle bir devletleşme uzun vadede bölgede barış ve güvenliğin (İsrail için )garantisi olacaktır ve bu hedef bugün artık erişebileceğimiz kadar yakındır."

İsrail, kurulduğu günden itibaren kendisini tehdit eden "Hıttin Korkusu"na karşı kayıtsız kalmadı. Yahudi Devleti, bir Müslüman denizi konumundaki Ortadoğu'da hayatta kalabilmek için çok geniş kapsamlı bir "beka stratejisi" geliştirdi. Bu durumu en iyi analiz eden Prof.Dr. Hallahmi Yahudiler, ‘’Hıttin hakkında düşünmek istemezler. Çünkü bu savaş, onlara Hıttin'in yeni bir benzerinin kendi başlarına gelebileceği ihtimalini hatırlatmaktadır." (Benjamin Beit-Hallahmi. The Israeli Connection: Who Israel Arms and Why?) adlı kitabında ,dini davranış psikolojisi, inanç ve deneyim açısından İsrailin bu saldırgan refleksini çok güzel özetler.

İşte bu bağlamda gündemi de ilgilendiren Türk uçağının Suriye tarafından düşürülmesi sonucu bölgede esen savaş rüzgarları neticesinde savaş davulları çalmaya devam ediyor. Bir takım odaklar tarafından savaşa sürüklenmeye çalışılan Türkiye . Bu savaşa direndikçe İngiliz gazetesi The Guardian gibi odaklar Türkiye’yi zayıf ve akılsız olarak aşağılamakta veya başka türlü düşünürsek gazlamaktalar. Güncel olması nedeniyle tekrar burada hatırlatmak istedim İsrail ile bu kadar gerilime rağmen yaklaşık bir ay önce İsrail Başbakan Yardımcısı Şaul Mofaz, bir demeç vermiş ‘’herkesin, Türkiye'nin artık bölgesinde bir süper güç haline geldiğini anlaması gerektiğini’’ belirterek ayrı bir gaz operasyonu çekmişti. Şimdi durup dururken halk arasında kullandığımız bir deyim vardır. Bayram değil seyran değil eniştem beni niye öptü? Diye sormamız gerekiyor.

Peki Türkiye bu savaşa girmeli mi? Tabi ki hayır. Şartları gereği böyle bir savaş Türkiye’nin içinde bulunduğu kaotik durum ve konjektür buna uygun değildir. Ayrıca Nato üyesi olması hasebiyle başka bir üyenin başına gelse topyekün bir savaş sebebi oluşturacak bir mazerete ABD, AB ülkeleri ve NATO kaygısız davranmaktadır. Bu durum Türkiye açısından şüphe uyandırıcıdır. Aslında yukarıda saydığımız mekanizmaların hedefi bellidir. Irakta olduğu gibi Suriye’de de strateji belli kaosu kargaşayı artır kan akabildiği kadar aksın (çünkü akan kan kendi kanı değil) sonra müdahale eder Suriye’yi de böler ve parçalarız. Fakat bu ara Türklerde Suriye’ye girerse oh ne ala bir taşla iki kuş vururuz hesabındalar. Türkiye’yi de bu savaşla birlikte böler. Türkiye’den aldığımız bölgeyle İran, Irak ve Suriye’den alınan bölgelerle Akdeniz’e de kıyısı olan ipleri ellerinde Kürdistan’ı kurarız hesabındalar. Amaç planları doğrultusunda Arz-ı mevhud’a vaad edilen topraklara ulaşmak. Buna ulaşırken inançlarına göre Kitab-ı Mukaddes’de geçen Armageddon (büyük savaşa ) savaşına hazırlanıyorlar. Hiristiyan camiada Evanjelikler , Müslüman camiada Mehdi’yi bekleyenler büyük savaşın ateşine odun taşıyorlar. Tabi bu onların hesabı ama en büyük düzen kurucu Allah’ında hesabınıda unutmamalı Enfal suresi 30’uncu ayette belirttiği gibi ’’ Onlar tuzak kuruyorlar. Allah da tuzak kuruyordu. Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır.’’ Rabbim yar ve yardıcımız olsun hayırlı işler dileğiyle.

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar