Mustafa ALBAYRAK

Mustafa ALBAYRAK

Mail: mustafa@teknikelektrik.com

Fakir Firmaların Zengin Yöneticileri Olmamalıyız

“Gelin
bir pazarlık yapalım sizinle ey insanlar!
Bana kötü,
bana terk edilmiş düşüncelerinizi verin”  İsmet Özel

Geçen ay başladığımız ve bu ayda devam edeceğimiz “Elektrik Sektörünün Çıkmazı “başlıklı yazı dizimizin bu ayki bölümünde “Fakir Firmaların Zengin Yöneticileri Olmamalıyız” diyeceğiz.

Bu ne demek? Bir insanın firması fakir ise yöneticisi veya sahibi zengin olabilir mi? İşte sektörümüzün çıkmazlarından birisi de budur maalesef. Fakir olan firmamız ise yöneticimiz veya firma ortağımız zengin olamaz demektir. Zira hepimiz biliyoruz ki bilhassa ticaret boyutunda elektrik sektörünün profilini incelediğimizde çok fazla sermayesi olan firmalar karşımıza çıkmamaktadır. Genel itibari ile diyorum tabii ki, istisnalar olabilir. Sektörümüz bilhassa geleneksel olarak daha çok “elin taşı ile elin kuşunu vuran” bir sektördür. Büyük sanayicilerimizin (kablo, anahtar, şalt ve sayaç üreticilerimizi bilhassa sayabiliriz) piyasamıza verdikleri kredi esnafımıza, ticaret erbabımıza bir nevi sermaye olmakta.

Genel olarak bu böyledir. Büyük fabrikalar piyasaya mal pompalar ana bayileri vasıtası ile; ana bayilerde bayiler ve spot piyasalar ile bu malı perakendecilere ve nihai tüketicilere direkt ve endirekt ulaştırırlar. Bu esnada belli bir ticari hacim oluşur sektörümüzde. Bu ticari hacim esnasında esnaflarımız isteyerek yada istemeyerek sermaye ile muhataptırlar artık.

İşte tehlike bundan itibaren başlamaktadır. Bu dolaylı olarak kendine bulaşan sermayeyi esnafımız kendi sermayesi sanmaktadır. “Elin taşı ile elin kuşunu” vurmak ilkesi “elin taşını kendi cebine atmak sonrada o taş ile kendi kafasını yarmak” şeklinde neticelenmektedir!!!

Bunları nereden çıkarıyoruz? Bu tespitleri nasıl yapıyoruz? Bir defa itiraf edelim ki aynı hataları bende çok yaptım. 10 TL’lik sermaye ile 1.000 TL’lik iş yaptığım çok oldu. Enflasyonun olduğu yıllarda belki bu çok fazla firmalara zarar vermiyordu ama bugünkü gibi enflasyonun tek haneli rakamlara indiği dönemlerde başkasının parası ile iş yapmak, stok yapmak ve bunun maliyetlerine katlanabilmek artık imkânsız. İnsanın geçmişteki hatalarını anması, onlardan ders çıkarması ne kadar güzel aslında. Şair İsmet özel boşa mı diyor;
 
“Gelin
bir pazarlık yapalım sizinle ey insanlar! Bana kötü,
bana terk edilmiş düşüncelerinizi verin
o vazgeçtiğim günler,eski yanlışlarımız ah, ne aptalmışım dediğimiz zamanlar onları verin, yakınmalarımızı
artık gülmeye değer
bulmadığımız şakalar,
ben aştım onları dediğimiz ne varsa, bunda üzülecek ne var dediğiniz
neyse onlar,
boşa çıkmış çabalar, bozuk niyetleriniz,
içinizde kırık dökük, yoksul, yabansı  
verin bana.
Verin taammüden işlediğimiz suçları da.”

(İsmet Özel /
Celladıma Gülümserken’den - 1984)

Evet geçmiş de taammüden işlediğimiz hatalar, aah! Keşke yapmasa idik dediğimiz her şey aslında bizim tecrübemiz yani bir şekilde sermayemizdir. Buna göre;

1) Başkasına ait bir mal veya sermaye bize ait değildir. Bu malın alım – satımından dolayı elde ettiğimiz kârdan başkası bize ait değildir. Bize ait olmayan bir malı, stoğu veya bunların satışından gelen para veya çeki bizimmiş gibi harcayamayız. O para veya çek ile kendimize araba, ev veya başka bir yatırım aracı alamayız. Firmamız fakr-u zaruret içerisinde iken biz krallar gibi zenginler gibi hareket edemeyiz.

2) Firmamızın fakir olduğunu nasıl anlarız? Bir firma sahibi veya müteşebbisi veya kendimiz, zengin olduğumuzu sanıyorsak bu sonun başlangıcıdır. Başkasına ait malı – mülkü emtiayı emanet kabul etmek durumundayız. Bizler malın veya mülkün zaten sahibi değiliz, bekçisiyiz. Bir de ticari olarak devredilmek üzere emanetçiliğini yaptığımız malı işimizin dışında ki alanlarda kullanmak akıllara ziyan olmaz mı?

Depomuzda, dükkanımız veya mağazamızda yada alacaklı olduğumuz cari hesapta duran pozitif bakiyemize bakarak iş yapamayız. Bu değerler bize ait değildir. Zira kendinin zanneden şu soruyu sorsun kendine. Bu malın borcu var mı? Var! Benim dışarıya kestiğim çekim var mı? Var! Benim kredi borcum bankaya veya finans kurumuna var mı? Var!

Bunlardan biri veya bir kaçı veya benzerleri varsa o zaman bu mal veya emtia bize ait değildir. Biz bize ait olmayan bu sermaye ile sadece ticaretimizi çevirmeye ve kâr etmeye çalışmalıyız. Başkasının malı ile kendimize, nefsimize bir yatırım yapmamalıyız. Yoksa yazımın başında dediğim gibi elin kuşunu vurmak için havaya attığımız elin taşı sonra düşüp kafamızı yarabiliyor.

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar