Mustafa ALBAYRAK

Mustafa ALBAYRAK

Mail: mustafa@teknikelektrik.com

Depreme Tedbir Almak da Bir Beka Mücadelesidir

Deprem de en az terör kadar ülkemiz için bir tehlikedir ve ona tedbir almakta bir Beka Mücadelesidir! Evet, çok iddialı bir başlık olacak ama deprem bu kadar ki tehlikelidir, ülkemiz ve tüm insanlık için. Gerçi merhum deprem bilimcilerimizden Prof. Ahmet Mete Işıkara’nın, meşhur ifadesi vardı yanlış hatırlamıyorsam “Deprem öldürmez, bina öldürür” diye…  Zaten söylemek istediğimiz tam da buydu işte... Bina öldürür ve ülkemizde ki tüm binalar, yapılar deprem gerçeği göz önüne alınarak yapılmalı idi. Peki, biz bunları ne zaman konuşmaya başladık. Maalesef ki testi kırıldıktan yani 17 Ağustos 1999 Büyük Marmara Depremi ile yüzleştikten, on binlerce insanımızı, deprem de kaybettikten sonra... Peki, aradan yaklaşık 20 yıl geçti… Biz bununla alakalı alınması gereken tedbirleri aldık mı acaba? Tabii ki bir şeyler yapılmaya başlandı... Tabii ki kentsel yönetim, yapı denetim adı altında daha sağlam ve depreme mukavemetli binalara, sitelere, şehirleşmelere şahit olduk. Ama bunlar kâfi mi acaba? Depremi bir tehdit olmaktan, beka mücadelesi vermekten bizi vazgeçirmeye yetti mi? Hayır! Maalesef Hayır... 1999 yılında ki kadar olmasa da, bugün yani 2019 da yine deprem büyük tehlikedir. Bekamızı tıpkı terör kadar, küresel faiz lobileri kadar tehdit etmektedir... Zira intizarımız maalesef çok büyük ve korkunçtur... Beklenen deprem, ülkemizin değil Dünyanın en büyük metropollerinden biri olan İstanbul veya Marmara depremidir. 17 Ağustos 1999 da ve 12 Kasım 1999 da yaşadığımız korkunç iki depremi yaşadıktan ve on binlerce insanımızı kaybedip bir o kadar binamızın yıkıldığını gördükten sonra neyi tartışıyorduk ülke olarak, hem televizyonlarda hem insanlar kendi aralarında iyi hatırlayalım. Tehlikenin korkunçluğu hepimizi adeta deprem uzmanı yapmasa bile,  deprem uzmanlarının söylediklerini ezberleyen bir toplum yapmıştı... Neydi o ezberlediğimiz deprem bilimcilerin bize ezberlettikleri manşetler, konu başlıkları. Hafızalarımızı yoklayalım biraz hatırlayacağız... 

 

17 Ağustos 1999 depremi yaklaşık 100 yılda bir gerçekleşen Marmara depremi idi. En son 1894 yılında ve Yalova merkezli olmuştu ( 1999 da ise Gölcük merkezli ama Yalova da büyük ölçü de etkilenmişti ) Bu deprem merkezi İstanbul’umuza yani Türkiye’nin yaklaşık yüzde 20-25 bir insan nüfusunun yaşadığı, ekonomik olarak ise yüzde 33 ila 50 arası bir büyüklüğe sahip olan şehrimize 80-100 km arası bir mesafede idi. 7,4 Magnütud ( büyüklük ) ünde bir deprem de dahi 100 km uzaklıkta ki İstanbul da yıkımlar olmuş bilhassa Avcılar ve Çevresinde ölümler vuku bulmuştu... ( Yanlış hatırlamıyorsam 1000 civarı idi ) Avcılarda bu kadar ölü olmasının sebebi aslında yine deprem değil bina idi. Merhum Mete Işıkara hocanın söylediği gibi... Geçtiğimiz günlerde Kartal da 8 katlı bir bina hiç deprem olmadan, kendiliğinden yıkılıp enkazı altında 21 kişi kaldığında bu Avcılar da ki yıkılan binalar geldi aklıma. Kolonları kesiyordu binaların altında ki esnaf dükkânlarında… Ya daha fazla show room meydana çıksın diye otomobil galerileri veya başka bir ticaret erbabı dükkânı daha genişlesin ve ürünlerini sergilesin diye adeta altlarına bomba koyuyorlardı gelecek günler için... Şayet o ana taşıyıcı kolonlar veya normal kolonlar kesilmese idi ne Kartal da ki o bina yıkılırdı ( ya da üstüne zayıf taşıyıcı kolonlara rağmen 3 kaçak kat daha çıkılmasa idi ) ne de 1999’un 17 Ağustos’un da Avcılarda 1000’e yakın insanımız ölürdü... Yani yine deprem değil bina öldürmüştü... Şimdi büyük korkumuz nedir veya ne olmalıdır? İstanbul’un hemen altından Marmara Denizinin içinden geçen Kuzey Anadolu Fay Zonu nun  tek veya bir kaç parça halinde kırılması bekleniyor... Bu kırılma yani büyük Fay kırılması İstanbul da yaklaşık 250 senede bir olmaktadır istatistiklere göre… Yani Büyük Körfez ( Yalova - Gölcük ) depremi 100 yılda bir ortalama ile gerçekleşirken ( yine istatistiklere göre ) daha büyük olan ve İstanbul un hemen Güneyinden geçen, Adalardan Bakırköy- Tekirdağ –Şarköy- Mürefte’ye kadar olan hatta ki kırılmanın ( bilhassa tek parça ) 7,5 Magnütud ( büyüklüğünde ) bile beklenmektedir. Eğer bu bir kaç parça halinde ve muhtelif zamanlarda olması halinde daha az büyüklükte (6,5-6,7 civarı) depremler beklenmektedir... En son böyle bir deprem yaklaşık 253 sene evvel 1766 Büyük İstanbul Depremi, Marmara Denizi’nin doğusunda 22 Mayıs yani 1766 Perşembe sabahı olmuş büyük bir zelzeledir. Deprem İzmit’ten Tekirdağ’a kadar uzanan geniş bir alanda etkili olmuştur. Tsunami  meydana getirmiş, bu alanda önemli hasarlar meydana gelmiştir. 4.000’den fazla kişi ölmüştür...( o zaman ki nüfusa nazaran bu çok yüksek bir rakamdır ) Bundan önce ki benzer büyük İstanbul depremi ise 1509 da Padişah 2.Bayezid ( Sultan Fatih in oğlu ) zamanında olmuştur ve yaklaşık 45 gün sürmüştür..

 

Takvim yaprakları 22 Ağustos 1509’u gösterdiğinde, İstanbul kıyamet gibi bir güne uyanır. Yaklaşık 45 gün sürecek olan büyük İstanbul depremi başlamıştır. Bu büyük depremde 1000’in üzerinde ev yıkılmış ve 5 bin civarı insan hayatını kaybetmiştir. Divan-ı Hümayun üyesi 3 kişi de tüm ailesini kaybetmiştir. Aralarından Mustafa Paşa ve ona bağlı 360 sipahi de atlarıyla birlikte konakta ölmüştür. Fatih ve Beyazıt Camileri, Topkapı Sarayı ve Ayasofya da bu depremden nasibini almış ve büyük hasarlar görmüştür. Ayasofya’nın sıvaları dökülmüş ve su bentleri yıkılmıştır... Dönemin padişahı II. Bayezid ise korkudan günlerce sarayın bahçesine yaptırdığı çadırda kalmış ve sonrasında Edirne’ye gitmiştir. Sarsıntıların Kahire’den bile hissedildiği yazılıp çizilmiştir. Şiddetini merak edenler için ise tek bir veri var o da bir tahmin niteliğinde. Fransız Profesör Xaiver La Picho; bu depremin şiddetinin muhtemelen 8.00’ı bulduğunu söylemiştir. ( zira o zamanlar Sismograf yoktu bildiğimiz kadarı ile ) Sonrasında bulunan belgelerde ise İstanbul’da hasar görmeyen hiçbir evin kalmadığı yazılıdır. Deprem sonrasında ise bir tsunami meydana gelmiştir. 

 

Bu tsunami ise, 10 metreye kadar yükselen dev dalgalar oluşturmuş ve Galata Surlarını aşarak şehirde bir tufan oluşturmuştur. Hayatını kaybeden 5 bin kişi ve yaralanan 10 bin insan ise o dönemki Osmanlı nüfusunun önemli bir kısmını oluşturuyordu. Çünkü nüfus İstanbul da sadece 100 bin civarında olduğu tahmin ediliyor... 

 

Evet, işte böyle bir Deprem bekliyor İstanbul’u... Bizlere düşen özellikle son günlerde kendiliğinden yıkılan binaları da emsal alıp oturduğumuz evlerin konforunu, manzarasını değil de depreme Mukavemetini esas almaktır... Unutmayalım ki deprem değil bina yıkıyor...  “Filanca bina tipi İstanbul’u çirkinleştiriyor... Silüeti bozuyor” vs... Bunlara tabii ki dikkat edelim ama aslolan depreme mukavemet, yapı denetimin düzgünce tatbiki olmalıdır. Öncelikle bunları sormalı dikkate değer bulmalıyız... Evet, tekrar edersek Depremle Mücadele Bir Beka Mücadelesidir. Yoksa insanın dili varmıyor söylemeye ama yüzbinlerce ölü ve yaralı ile yüz milyarlarca dolar maddi kayıp bizi olmasa da çocuklarımızı bulabilir Allah Muhafaza...

 

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar