Yazı Arşivi

Yazı Arşivi

Mail: arsiv@teknikelektrik.com

1991 SENESİNİN SON GÜNLERİ,ASKERLİĞİN DE İLK (6)

Önümüzde hazırlıklar için sadece 36 saat vardı. Asıl hedef sadece saldırıyı bertaraf etmek değil, perde arkasındaki oluşumları da ortaya çıkarmak olduğu için, bu işi planlayan devletlerin içindeki organizasyonların da deşifre edilmesi için gereken noktalara adamlarımızı yerleştirmek gerekiyordu.

Bu arada Ankara’ya operasyon ile ilgili tüm bilgiler de Bakü’ye döndüğümüz günün sabahında kripto ile gönderildi. Pusu ile ilgili planlar 3 kere gözden geçirildi, aksayan bir nokta görülmedi. Herkes görevini ezberlemiş, artık zamanı bekliyordu.

Suikast gününün arifesi akşamı, evde oturup kendi aramızda konuşuyorduk. Gece saat biri geçmiş artık sabah olacakların stresi tavan yapmış, stres ile içtiğimiz kahvelerden midelerimiz kavrulmuş durumdayken birden telefonum çaldı.

Arayan sahada gözetleme yapanlardan bir arkadaştı. Paşanın oteldeki odasını boşalttığını ve bir taksiyle hava alanına doğru yola çıktığını, kendilerinin de takipte olduklarını söylüyordu. Bu saatte otelden ayrılıp hava alanına girmesi birden hepimize çok garip geldi. Ben takibe devam etmelerini, gelişmeleri anında bize aktarmasını rica ettikten sonra telefonu kapadım. Ama peşinden telefon tekrar çalınca canımız iyice sıkıldı. Bu sefer diğer ekip arıyordu, operasyona katılacak tim de hücre evini boşaltıyordu. Kafamızdan aşağı birden kaynar sular boşalmıştı. Bizden haberleri olmuştu. Ama nasıl?

O ana kadar harcadığımız emeklerin boşa gitmesi ile yaşanan hayal kırıklığı bizi çökertmişti. Aramızdaki köstebek kimdi? Herkes birbirine şüphe dolu gözlerle bakmağa başlamıştı.
İşin rengi ertesi gün ortaya çıktı. Azerbaycan devlet başkanı televizyonda açıklama yapıyordu.
Kendisine karşı tertip edilen bir suikast girişiminden bahsediyor, planın ortaya çıkarıldığını ve gerekli önlemleri aldıklarını, sorumluların tutuklandığını anlattıktan sonra, bu suikastı kendisine önceden haber vererek hayatını kurtaran, kardeş ülke Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanına kalpten teşekkürlerini sunuyor, ölene kadar da kendisini öz kardeş ilan ediyordu.

Biz kendi aramızda köstebek ararken, meğer asıl köstebek bizim devletin reisi çıkıvermişti. O sinirle hemen telefona sarıldım. Telefona ilk çıkana ağzıma gelen ne varsa söylemiştim. Bizimkiler son anda durumu Reis’e aktardıklarını, böyle bir şey yapacağına hiç ihtimal vermediklerini yeminler ederek bana anlatıyorlardı. Üç dört kişi ile yine aynı şeyleri konuşup aynı cevapları aldıktan sonra, artık emin olmuştuk. Teşkilatın bu işte tek kusuru devletin başındakine, mütemadiyen yapılan toplantılardan sonuncusunda olayı resmi olarak aktarması olmuştu.

Bize geriye dönün talimatını telefonda aldıktan sonra, süklüm püklüm vaziyette Türkiye’ye dönmek kalmıştı. Bavulumuzu hazırladık, çalıştığımız arkadaşlarla helalleşip, hakları olanlara haklarını teslim ettik. Bakü’deki son gecemizde topluca eğlenerek biraz kendimizi avutmuş olduk.

Peki, bizim Reis, neden böyle bir şey yapma gereği duymuştu? Türkiye’ye uçarken yol boyunca kafamda bu soruya mantıklı cevaplar aradım. İki paket sigarayı yol boyunca içip bitirdikten sonra ancak, iniş için kemerlerinizi bağlayın ikazı yapıldığında kendimce en mantıklı cevabı bulabilmiştim.

Görünen o ki, Paşanın ipleri kimin elindeyse bizim Reisi de o yönetiyordu. Operasyon gerçekleşmeden Paşaya geri iptal emri gönderilmiş, bu sayede organizasyonun elebaşları açığa çıkmamış, kovuşturmaların sonucunda kendisine kadar uzanabilecek ithamların önüne geçilmişti. Bunun yanında Azerbaycan devlet başkanının da tam güveni kazanılmıştı. Bir taşla iki kuş tam olarak buna deniyordu.

Şimdi Bakü’de insan avı başlamıştı, olaya karışan karışmayan, sabıkalı sabıkasız kim varsa toplanmağa başlamıştı. Sahneyi terk etmenin tam zamanıydı. Ortalık daha da karışmadan memlekete kendimizi attık.

Kavurucu yaz sıcağı olsa bile Ankara’nın kuru iklimi Bakü’nün neminden sonra bize gayet iyi gelmişti. Kapıda bizi karşılamağa gelenler ile doğruca müsteşarlığa gittik. Olan biteni enine boyuna gece bire kadar tartıştık, ben düşündüklerimin hepsini anlattıktan sonra bazılarının itirazı olmasına rağmen, çoğunluk benim gibi düşünüyordu. Balık baştan kokmuştu.

Sabah istifamı yazacağımı söyleyip binadan ayrıldım. Siyaset ve entrikalar dolu bu yaşam artık iyice midemi bulandırıyordu. Psikolojim bozulmuştu, paranoya, şüphecilik, kimseye güven duymama gibi duygular asabımı bozuyordu.

Dediğimi ertesi gün yaptım. Bir sayfaya istifa dilekçemi yazıp ilgili müdüre teslim ettikten sonra doğruca hava alanına gidip İstanbul uçağı ile eve döndüm.

Neredeyse üç haftadır ne evdekileri görmüştüm ne de telefonla konuşabilmiştim. İnsanın evi kalesi gibi, zor anlarda sığınacak tek ve en emniyetli yer de kendi evidir. Annemin yaptığı yemekleri de o kadar çok özlemiştim ki.

Hafta sonuna kadar kimse aramadı. Cuma günü beklenen telefon gelmişti. Pazartesi sabah görüşmeğe çağrılıyordum. Üç gün evden dışarı çıkmadım. Televizyonun karşısında pazartesi gününe kadar pinekleyip durdum.

Pazartesi sabah istemeyerek kalktım, duş tıraş derken öğleye doğru evden çıkıp taksiyle Beşiktaş’a doğru yola çıktım. Kafamda noktayı koymuş olmanın verdiği bir rahatlama ile sanki uçarak görüşmeğe gidiyordum.

Binadan içeri girip, doğruca daire başkanının odasına gittim. Sabahtan beri beni beklediğini söylüyordu. Hal hatır sormalardan sonra, takdir dolu sözler sırayı aldı. Mesleği bırakmanın kolay olduğunu ama hizmetlerin ömür boyu devam ettiğinden uzun nasihat dolu sözlerden sonra artık ben iyice bunalmağa başlamıştım. Kurtuluş yok muydu bu işte?

Konuşma samimi bir sohbet havasında olmasına rağmen, sıkılmıştım. İstanbul’da olduğumu daha sonra görüşebileceğimizi söyledikten sonra odasından ayrıldım. Bina içinde samimi olduğum bir iki arkadaşı ziyaret ettim. Akşam da beraber binadan ayrılıp sohbete dışarıda bir yerde devam ettik. Bütün olan biteni tekrar tekrar anlatmaktan da sıkılmağa başlamıştım.
Artık hayatımdaki bu dönemi kapatmak gerekiyordu ve bunun için ne gerekiyorsa yapmağa hazırdım.

Not: Bu hikâyede anlatıların tamamı kurgu olup, gerçek kişi, tarih ve olaylarla hiç bir ilgisi yoktur. Hikâyenin tüm hakları mahfuzdur. Hiç bir şekilde tamamen ya da kısmen iktibas edilemez.

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar