Yazı Arşivi

Yazı Arşivi

Mail: arsiv@teknikelektrik.com

Türk Sorunu

Aslında bu makalem de son üç ay içinde yazdığım “Türk Şamanizmi ile Kürt Zerdüştizmi Arasında Kalan Orta Yol 1000 yıllık İttifak” yazı dizisininde devamı niteliğindedir. Bununla birlikte aynı başlığı görmekten okuyucularımıza gına getirmesinden çekindiğimden dikkat çekmek için bu başlığı attım birazda… Türk Sorunu…

Evet yıllardır alışmıştı dilimiz ne güzel. Kürt sorunu kelimesine alışmıştık. Zaten Kürt deyince doksan yıldır “problem – sıkıntı – mesel - sorun” kelimeleri ard arda gelmesi kadar doğal bir şey yoktu. Kürtlerin bizatihi varlığı devlete daha doğrusu resmi ideolojiye göre sorundu. O yüzden Cumhuriyetimizin tarihi iki kesimin acılarının tarihidir. Doksan yıllık tarihimiz kan, gözyaşı, sürgün ve acılar tarihidir aynı zamanda. Kürtlerin dışında rejimden zulüm gören diğer kesim, muhafazakâr – dindar halkımızdır. Bu iki kitlenin oranı zaten %70’in üzerindedir. Bizim burada konumuz Kürtlerden dolayı “Türk Sorunu” diye baslık attığımız için o konuya şimdilik girmeyeceğim.

Bir rejim dokuzyüz yıldır hiç problemsiz yaşadığı kendi halkından ne istemiştir? Bu halk veya vatandaşlarımız olan Kürtler ne suç işlemiştir de  dokuzyüz sene barış içerisinde yaşadıktan sonra birden suç makinası olarak adeta görülmüştür.

Öncelikle kronolojik olarak olayı analiz etmemiz gerekir. Zira tarihi kronolojik sırayı takip etmeden suçu, suçluyu veya hatalıyı, haksızı, haklıyı bulmamız çok zordur. Daha önceki yazılarımda da belirttim. Türklerin 26 Ağustos 1071 tarihinde cereyan eden Malazgirt Meydan Muharebesi’nde Romen Diyojen komutasındaki Bizans Ordusunu mağlup ederken o esnada Anadolu ve Mezopotamya da binlerce yıldır yaşayan Kürtler, Müslüman Türklere askeri ve lojistik destek vermiştir. Anadolu’nun kapılarını da Orta Asya’dan gelen bu gözü pek Müslüman kavme açmışlardır. Yine aylardır ısrarla burada belirttiğim üzere Kürtler sadece ve sadece Müslüman Türklerle birlikte yaşamış ve tüm haçlı saldırılara, müstevlilere (işgalci emperyalist güçlere) beraberce kahramanca karşı koymuşlardır. Dahasını söyleyeyim; Osmanlı İmparatorluğu Ordusuna asker alırken bugünkü cumhuriyet dönemindeki gibi sadece vatandaş olmasını yeterli görmüyordu (Osmanlı tebaası olması yeterli değildi) Osmanlı ordusuna asker olabilmek için Müslüman olma şartı gerekiyordu. Dolayısı ile Osmanlı İslam Ordusu sadece Türkler ve Kürtlerin ağırlıkta olduğu ilaveten Müslüman olmuş diğer ırklardan müteşekkil bir ordu idi. Yani Osmanlı tüm azınlıkları aynı tutmuş ama Türkü – Kürtü hiç ayırmamıştır. Ordusuna da Türk değil Osmanlı Ordusu adını vermiştir. İsterse Türk kelimesini bal gibi kullanabilirdi ama kullanmadı. Ayrımcılığa sebep olmadı. Her zaman ümmet bilinci içinde hareket etti. Millet kelimesini de aynı Kur’an-ı Kerim’ de ki gibi millet kavramını din veya ümmet manasında kabul edip kullanmıştır. (bakınız mesela Bakara 120 – 130 – 135nci ayetlere)

Modern manada, batılı tipte bir devlet kurma iddiası ile dokuzyüz yıllık tarihine savaş açarak kurulan son bağımsız Türk Devleti, ilk anayasasındaki “Devletin dini İslamdır” (1924) maddeyi 1928 yılında kaldırmıştır. Saltanatı 1922’de lağvettikten sonra da 3 mart 1924’de halifeliği de kaldırınca, Kürtlerle Türkler arasındaki siyasi, İslami, kültürel beraberlik büyük yara almıştır. Zira Kürtler Anadolu’nun kapılarını Sultan Alpaslan Gazi komutasındaki Türklere açarken kendilerine yakın görmelerinin yegane sebebi Türklerin İslam’ın sancaktarı, akıncısı olmaları idi. Zira Türkler Ahmed Yesevi’nin talebeleri vasıtası ile zaten manevi iklim yolculukları yapıp Anadolu’ya İslam’ı yaymaya çalışıyorlardı. Bunu bilen ve gören Kürtlerin Türklere karşı büyük bir sempati, kardeşlik duygusu gelişmişti. Zaten yeryüzünde ismi de kendi de birbirine bu kadar benzeyen iki kardeş halkı bulmak çok zordur. Bin yıldır bu iki halkın kaderi adeta birlikte yazılmıştır. Yedi düvele karşı İslam’ı beraber savunmuşlardır. Ama ne zaman ki Kemalettin Kamu gibi putperest şairler “Kâbe Arap’ın olsun bize Çankaya yeter” dedi. Ne zaman ki Behçet Kemal Çağlar; Nöbetçi Millet adlı şiirinde
“Yaradan! Yaradan!
Dört yıl değil bin yıl geçse aradan
Sensin ateş diye kanımızdaki
Sensin ışık diye önümüzdeki!
Ey yanımızdaki
Beş on mermere,
bir avuç toprağa sığan
Sınırsız mavi umman hey! ”

Diye şiirlerle dokuzyüz yıllık İslam – Anadolu geleneğinin sonunu haber veren işaretleri görünce Kürtler artık beraberliğin kendileri için anlamı olmadığına inanmışlardır. Halbuki Kürt vatandaşlarımız (tebaamız) şunu bilmeleri gerekirdi ki Kemalist diktatörlük sadece Kürtlere değil Türklere de kan ağlatıyordu. Bilhassa 1923 – 1950 arası uygulanan katı faşist uygulamalar (bir çoğu Mussolini İtalyasından esinlenilmiştir) halkı Türk – Kürt ayırt etmeden ezmiştir.

Mesela şapka takmaya direndiği için Rize vilayetimiz Hamidiye Gemisi tarafından topa tutulup bombalanmıştır. Düşünebiliyor musunuz bir ülkenin kendi şehri yine kendi deniz kuvvetlerine bağlı Hamidiye Gemisinden atılan top mermileri ile terbiye edilmeye çalışılmıştır. Hatta halk “atma Hamidiye atma” diye deyişlerde bulunmuştur. Rize’ye yapılan ve iki gün süren top atışının üstüne Rize’ye gezici İstiklal Mahkemesi gelir ve 143 kişi yargılanır. Bir günlük yargılama sonucunda 8 kişi idam cezasına, 14 kişi onbeşer yıl, 22 kişi onar yıl, 19 kişi beşer yıl kalanlarda çeşitli cezalara çarptırılırlar.  Ancak kabul etmemiz gereken durum şudur ki; Türk vatandaşlarımız Kemalist laik uygulamaların sadece dini çerçeve de hedef olurken Kürtler hem dini hem de dili sebebi ile baskı – red – inkar ve asimilasyon görmüşlerdir. Bu yapılan tüm antidemokratik uygulamalar her ne kadar tüm halkımızın a yapılsa da; on yılda onbeş milyon genç yaratma iddiasındaki genç ve modern ulus – devleti bütün bunları Türklük ve Türkçülük adına yapınca eşyanın tabiatı gereği de Kürtlük ve Kürtçülük hortlamıştır.

PKK aslında 26ncı Kürt ayaklanması olarak da tanımlanmaktadır. Her ne kadar PKK ateist ve  bölgesel ırkçı bir örgüt olması sebebi ile en az Kürtlerin üçte ikisi tarafından dışlansa da halk arasında maalesef inkâr edilemeyecek bir taban bulmuştur.

Şimdi sayfa ve yer darlığımızdan dolayı konuyu burada noktalayarak devamını nasip olursa gelecek sayıya bırakmak istiyorum.

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar