Sultan Abdülhamid Han bir gün veziriyle otururken...

Sultan Abdülhamid Han Hazretleri bir gün veziriyle otururken sorar; 


“İstanbul’da evliya çok mu?” 


Vezir;

“Aman efendim, İstanbul evliya yatağıdır.” der. 


“Haydi o zaman onları ziyaret edelim.” der Sultan Abdülhamid han.


Tebdil-i kıyafet ile gezmeye karar verirler. Mısır çarşısına girerler. Orada kumaş satan bir dükkana girip selam verirler. Satıcı, edeple selamlarını alır, güzel sözlerle hitap eder, yüzünden tebessüm eksik olmaz. Vezir, kumaş almaya geldiklerini söyler. Rafta bulunan kumaş toplarını indirterek, her toptan iki metre, beş metre ayrı ayrı kestirir. 


Satıcı;

“Sizler ne güzel insanlarsınız” diyerek kesilen kumaşları paket yapar. Fiyatlarını hesaplar ve toplam hesabı bildirir. 


Vezir;

“Kusura bakmayın, biz almaktan vazgeçtik. Kumaşları beğenmedik” der. 


Satıcı;

“Hay hay, peki efendim, sizler ne güzel insanlarsınız” der. Güler yüzle müşterilerini yolcu eder. 

   

Sultan ve veziri bu sefer Gedik Paşa’ya geçerler. Bir karpuzcunun yanına gelirler. Karpuzcu elinde sopa ile “Karpuz, Karpuz” diye celalli  bir şekilde bağırmaktadır. 


Vezir;

“Padişahım, bu zattan karpuz alacağız ama siz onu oyalayın. Damarına iyice basın” der.


Sultan karpuzun bir tanesini alır, sıkar, tekrar bırakır. Diğerini alır, şöyle eliyle vurur, tekrar bırakır. Karpuzların hepsini elden geçirir. Karpuzcu ise dikkatlice müşterisini takip etmektedir. Dayanamaz, elinde ki sopasını göstererek; 


“Bana bak! alacaksan al, git. Karpuzları sıkıp durma. Padişahlığına güvenme. Dikkat et, şu sopa kafana inmesin” der. 


Padişah; 

“Sus, sus, beni herkes tanıyacak şimdi” diyerek bir karpuz alıp, parasını ödeyerek oradan uzaklaşırlar. 


Vezir; 

“Padişahım şimdi Süleymaniye’ye gidelim. Orada daha nice Allah dostları var” der. 


Padişah; 

“Bu kadar yeter, karpuzcusu evliya olan yerde daha neler vardır. Şimdi  gidip, kumaşçının parasını verelim. Hakkı bize geçmesin.” 


Tekrar kumaşçıya giderler. Selam verirler. Kumaşçı güzel bir şekilde selamlarını alır, tebessümlü bir çehreyle buyur eder. 


Vezir;

“Biz tekrar karar verdik, kestirdiğimiz kumaşların fiyatlarını ödeyerek almaya geldik” der.  Helalleşip tam dükkandan  ayrılacaklarken, kumaşçı ellerini  kaldırıp; 


“Ya Rabbi! Sana hamdüsenalar olsun. Bugün iki defa dükkanıma padişah gönderdin” der.

Padişah şaşkınlık içinde vezire; Meğer bunların ikisi de evliya imiş. Ama hangisinin daha üstün olduğunu merak ettim.” 


Vezirin cevabı muhteşemdir;

“Padişahım ben, hangisinin daha üstün olduğunu bilemem. Ama laftan anlayanlara kumaşçı gibisi, anlamayanlara da karpuzcu gibisi lazım.”