Hukukçu değilim ve Osman Kavala nın yediği cezanın az ya da çok olduğunu iddia edemem. Ama bu Kavala davası bize tekrar kim sadık kim hain çok iyi öğretti. Milliyetçiyim diye parti kuran dönmelerin tarihin en milliyetçi Türk Devlet Sultanına nasıl söverek cibiliyetlerini ispatladığını gösterdi.
Evet, dost düşman herkes bilir ki 2.Abdulhamid Han sadece Osmanlı Devletinin değil Türk tarihinin en vatansever en milliyetçi ama bununla birlikte en dini bütün ümmetçi sultanı ve halifesidir. Üstad Necip Fazıl onu tarif ederken Kanuni Sultan Süleyman ile kıyaslar ve şöyle der; ‘’Şayet Kanuni Sultan Süleyman Osmanlı Dağının en tepesinde bir cüce ise Sultan Abdülhamid Han o dağın dibinde ki bir devdir...’’
Osmanlı Devletinin zirvede olduğu bir dönemde sultan olan Kanuni başta kapitülasyonlar olmak üzere bir dizi hata ile gelecek yüzyıllarda ki çöküşü hazırlarken 2.Abdulhamid Han ise batmış, bitmiş bir imparatorluğun son deminde sultan olmuş ve çok başarılı denge siyasetleri ile bu çöküşü 33 sene daha ertelemişlerdir. Bu erteleme ile ölmesi ve parçalanıp yutulmaya hazırlanan dev imparatorluk yoluna bir süre daha devam etti. Öyle tedbirli ve geleceği hesaplayarak planlar yaptı ki cennet mekân sultan; sadece Çatalca (Trakya), Çanakkale ve Erzurum Aziziye- Mecidiye tabyalarını hazırlaması bile Türk İstiklal Harbinin temellerinden olmuştur.
Ama onun çok büyük bir kabahati vardı düşman nezdinde! Tabii ki düşman nezdinde ki kabahati bizim yani Türk Milletinin ve İslam Dünyasının iftiharı olarak tarihe geçmiştir. O da 1897 yılında 1.Dünya Siyonist Kongresinde alınan karar gereği ‘’Başkenti Kudüs olan bir Yahudi Devletinin Filistin de kurulması’’ planına engel olmasıdır. Dünya Siyonist Kongresince temsilci olarak Osmanlı Sultanı ve Müslümanların Halifesi 2.Abdulhamid Han’a gönderilen Theoder Herzl bu isteği Cennet Mekâna ilettiğinde ret cevabı alır. Bu ret cevabını Kongreye ileten Theodor Herzl “Abdülhamid’in sıradan bir Osmanlı sultanı olmadığını ve ret cevabı verirken de gerekçesini hiç çekinmeden kendisine şu şekilde açıkladığını Siyonist Kongreye anlatır.’’
Para karşılığı daha doğrusu Osmanlının borçlarının tamamının silinmesi karşılığında Kudüs merkezli bir Yahudi Devletinin kurulmasının istenmesine şu karşılığı verir sultan; ‘’Kan ile fetholunmuş ve bizlere Hz. Ömer’ül Faruk’un, Selahaddin Eyyubi’nin, Yavuz Sultan Selim’in emaneti olan Kudüs ü şerif para karşılığı değil ancak yine kan dökülmek kaydı ile verilir.’’
Bu cevabı aldığında Küresel Siyonist Kongre yöneticileri ‘’tamam biz de öyle alırız.’’ Gerçekten de bu küresel siyonist güçler 1.Dünya savaşında emrindeki güneşi batmayan imparatorluk Britanya Krallığını lokomotif güç olarak kullanmış, Osmanlı Devletini yıkarak 1917 de ilan ettikleri Belfaur Deklarasyonu ile müstakbel Siyonist Devletin temellerini atmışlardır. 1948 yılında yani 1.Dünya Siyonist Kongresinden 50 yıl sonra Osmanlıdan artık kurtarılmış olan Filistin de bir Yahudi devleti kolayca kurulmuştu.
Şimdi bunların Osman Kavala davası ile ne alakası var diyebilirsiniz, ona geliyor sıra… Geçtiğimiz günlerde neticelenen Gezi Vandalizmi davasından sonra bazı siyasi parti başkan veya temsilcilerinin bu mahkeme sonucundan Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ı sorumlu tutmaları ve onunda tıpkı 1909 yılı 31 Martı ve 27 Nisan arasında ki darbe teşebbüsü ile yıkılan Abdülhamid İstibdattı ile aynı olduğu ve bugün de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yönetiminde ki İstibdadın (Diktatörlüğün) yıkılıp yerine Hürriyet (Özgürlük) geleceğinin sloganlarını atmışlardır. Tabii ki Meşveret’i de ilave etmeyi unutmamışlardır...
1909 da ki Meşveret dergisini Yahudiler finanse ediyordu. Osmanlı Devletinin yıkılmasını bunun önünde engel olan ilk kişinin Sultan 2.Abdulhamid Han olduğunu ve onun yıkılması için içerdeki işbirlikçilerini bilhassa Selanik te ki Yahudi dönmelerini, Masonları ve onlara uyan bir kısım yerli cahilleri kullanan küresel Yahudi Lobisi; bugün de önünde engel olarak gördüğü Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan’ın yıkılabilmesi için içimizde ki dönmeleri, masonları, kripto azınlık çocuklarını ve sureti haktan gözüken on yıllardır Bilderberg’lerde localarda yetiştirdikleri adamlarını kullanmaya çalışmaktadırlar.
Dikkat edin en çok yırtınan siyasi temsilcilerine; soy ağaçlarını araştırın ne dönmeleri olduklarını, kimlerin soylarından geldiklerini çok ufak araştırma ile öğreneceksiniz. Bunların hiç birisi ne aslen Müslüman’dır ne de Türk’tür. Müslüman adı taşıyanları ise özel loca ve kulüplerde uzun yıllar Fulbright bursları ile yetiştirdikleri Londra da ki okullarda beynini yıkayıp mankurtlaştırdıkları sonra içimize saldıkları Türk ismi taşıyan ama ruhlarını Batı emperyalizmine satmış zavallılardır. Yoksa bu alçaklar 1908-1909 yıllarında o günün çapulcu sürüsünün attığı sloganların aynısını atarak ‘’Yaşasın Hürriyet Kahrolsun İstibdat’’ derler miydi? Onların yaşasın dedikleri çocuklarından beri beynini yıkayan ve arpalandıkları Haçlı Siyonist Emperyalizmi Kahrolsun dedikleri ise Milli Türk Devletinin bekasıdır. Yoksa Devleti Ali Osmaniye’nin parçalanması ve milyonlarca kilometre karelik İslam Toprağının ehli salib tarafınca işgali ile neticelenmiş bulunan bir hareketin daha doğrusu darbenin (31 Mart 1909) sloganlarını bugünde kullanıp adeta Türkiye Cumhuriyetinin de parçalanmasını hedefleyen mihraklara hizmet edilmesini arzu ederler mi?
O gün nasıl ki gerçek hedef 2.Abdulhamid Han değildi ve arzuları Osmanlı Cihan Devletinin yıkılmasını sağlamak idi, bugün de gerçek hedefleri asla Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan değildir! Hedefleri 100 yıl evvel başaramadıkları Sevr Projesini bugün önünde ki 1 numaralı engel olan Erdoğan’ı yıkıp yerine 1909 da getirdikleri gibi batı işbirlikçisi bir yönetimi getirmektir.
Hep söylediğimiz gibi Rize Güneysulu merhum Ahmet Kaptanın oğlu Kasımpaşalı Recep Tayyip beyle kimsenin bir alıp veremediği yok! Dertleri, alıp veremedikleri son müstakil Milli Türk Devletidir... Anadolu da ki bu son kaleyi, İslam’ın son burcunu yıkmaktır. O gün Theodor Herzl ne ise bugün gurup toplantılarında yırtınanlar da onlardır...
Facebook Yorum
Yorum Yazın