Güldalı COŞKUN

Güldalı COŞKUN

Mail: yazarlar54@teknikelektrik.com

Ne Modernler Ne De Demokrat

Kemalist bir teyzenin şu twiti binlerce beğeni alıyor. “Bir doktor kalp krizi geçiren kadına namahrem diye müdahale etmediği için öldü” Sadece bir kişi kaynak soruyor. Cevap; Facebook paylaşımı oluyor. Zaten gerçek olduğundan şüphe duymak ne mümkün!

Böyle şeylere hâlâ inanan bu kitle, şeriat korkusu ile öfke krizleri geçiriyor. Bu tutumlarını besleyecek bir haber, yazı veya sözü, mantık süzgecinden geçirmeden, doğru olup olmadığına bakmadan paylaşıyor ve yayıyorlar. 

Gazetecileri, aydınları, emekli askerleri ve sanatçıları da onların kaygılarını besliyor hatta daha da kışkırtıcı ifadeler kullanıyorlar. Maalesef marjinal bir grup denilmeyecek kadar da büyük bir oranı oluşturuyorlar.

En ufak bir eleştiriye tahammülleri olmadığı gibi araştırmaya ve öğrenmeye de oldukça kapalılar. Kendileri gibi düşünmeyen herkesi hakir görüyor, cahil ve kültürsüz olmakla suçluyorlar.

Sayın Erdoğan 1994 yılında İstanbul Belediye Başkanı seçildiğinde, görsel ve yazılı medyada, şeriatın adım adım geldiğine dair korku yaratacak manipülatif haberler yapılıyordu.

Tartışma programlarına katılan konuklar ve çeşitli köşe yazıları sürekli Erdoğan’ın takiyye yaptığını, asıl iktidarı ele geçirdikten sonra şeriatı getireceklerini dile getiriyordu. Yıllar geçti ve bütün korkuları yersiz çıktığı halde aynı söylemler hala da devam ediyor. 

Bu kitlenin davranışlarının tarihten gelen bir arka planı var. Muhafazakâr ve dindar insanların “modern” olmadığı konusunda katı bir inanca sahipler. Zira Kemalizm bir “modernleşme” projesiydi ve eskiye/geçmişe karşı konumlanarak kendisini kabul ettirecekti. 

Bu amaca hizmet eden tüm araçlar etkili biçimde kullanılarak böyle bir kitle yaratıldı. Resmi tarih, edebiyat, kültür-sanat, sinema ve tabii ki ideolojik bir eğitim sistemi ile önemli bir başarıya ulaşıldı.

Bu ideolojinin yukarıdan aşağıya doğru toplum mühendisliğine uygun olarak taşıyıcısı/koruyucusu olan bir “elit” sınıf yaratıldı. Bunlar asker ve bürokratlardan oluşuyordu. Öğretmenler, hukukçular ve akademik kadrolar da büyük oranda onlardandı. Neticede “modernleşme” hayır denilecek bir şey olabilir miydi? Kaldı ki modernleşme Osmanlı’nın son yüzyılında da önemli bir konuydu.

Bu zihniyeti sorgulamak, modernliğe karşı çıkmak gibi bir şey olacağından biat etmeyi tercih ettiler. Bu onların bir yaşam tarzı oldu. Yani onları hipnoz eden sihirli sözcüktü “modernlik”. 

Ve aslında “yaşam tarzı kaygısı” tam da buydu. Kendileri, modern; karşıtı ise gericiydi.  Modern olduğunu sandıkları/düşündükleri yaşam tarzlarında hiçbir değişiklik olmamasına rağmen aynı korkuyu taşımalarının bir izahı olmalı.

Aslında ne modernler ne de demokrat. Sadece doğru tanımını bile bilmek istemedikleri bu kavramları kullanarak gerçekte imtiyazlı sınıf olarak kalma arzularını gizliyorlar.

Hücrelerine kadar işlemiş olan din/İslâm karşıtlığı yüzünden, bu kimlikteki insanlar tarafından yönetiliyor olmak zorlarına gidiyor. Siyasi kutuplaşmanın temelinde bu hastalıklı tutumları var. Üstelik bunun modernlikten ne kadar uzak olduğunun farkında bile değiller.
Maalesef enerjimizi tüketiyorlar.

 

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar