Güldalı COŞKUN

Güldalı COŞKUN

Mail: yazarlar54@teknikelektrik.com

Muhalefet İktidar İlişkisi

Muhalefetin ve onu destekleyen medyanın dili, hiçbir dönem böyle olmadı demek isterdim ama bu zihniyet oldubitti böyle maalesef. Hiç değişmiyor, direniyor ve sabit duruşlarından zerre şüphe duymaksızın istikrarlı bir şekilde ülkeye kötülük etmeye devam ediyorlar.
Çok partili sistemi mecburen kabul eden CHP, daha ilk seçimin “şaibeli seçim” olarak tarihe geçmesine sebep oldu. ‘Açık oy, gizli tasnif’ usulü ile yapılan seçimleri, CHP’nin kazanmasından daha doğal ne olabilirdi? 1946 seçiminde CHP İl Başkanları, Vali; İlçe Başkanlarının da Kaymakam olduğu bilinirken kim, nasıl açık bir oylamada CHP dışında partiye oy verecekti ki?

Aslında tam anlamıyla çok partili sisteme geçişimiz 1950 seçimleri ile gerçekleşti. 1946-1950 CHP iktidarı boyunca yaşanan tartışmalar neticesinde ‘gizli oy, açık tasnif’ yöntemi üzerine uzlaşma sağlanmasaydı, muhtemelen tek partili CHP yönetimi bir süre daha devam edecekti.

Seçim sonuçlarını hazmetmekte zorlanan ve ülkeyi tek başına 27 yıl yöneten CHP, artık muhalefet partisi olmuştu. İşte o dönemden bu yana, demokrasi, kalkınma gibi ülkenin yararını baz alan asgari bir zeminde uzlaşmak dururken, muhtevaya bakmaksızın her şeyin karşısında olan, kendisini asıl ve tek nitelikli merci gibi gören CHP kibri ile uğraşmaktayız. Bu bakış, muhalefet biçimini sakatlarken, genel muhalefette de belirleyici oluyor. 

Ülkemizde kronik sorun halini alan muhalefet – iktidar ilişkileri üzerine siyasi görüşten bağımsız çeşitli çalışmalar yapılıp, gelişmiş demokrasilerden örneklerle doğru muhalefet biçiminin anlatılması gerekiyor. Mevcut tarz ve zihniyetin bize verdiği zarar, üniversitelerde, panellerde, ekranlarda, yazılarda, çizilerde bıkmadan ortaya koyulmalı. Aksi halde bu yorucu ve basit sokak kavgasını andıran ilişki biçimi, yolumuzu tıkamaya devam edecek.

1950’den başlayarak DP iktidarına karşı yürütülen yanlış muhalefet tarzının da katkısıyla, darbe ve idamlar, kaybedilen insan kaynakları ve yıllarımız ile yerimizde sayıp durduk. El, üretirken; biz, birbirimizi tükettik.

Tıpkı 1960 darbesine giderken olduğu gibi CHP ve medyasının dili, iftira ve yalanları, “İnsan atar da biraz tutarlı atar.” dedirtecek haber yapış tarzı, hala bu iletişim çağında bile devam ediyorsa, etik veya normdan vazgeçtik, “geri zekâlı”  durumuna düşmekten bile çekinilmiyorsa; işte burada akıl-mantık devre dışıdır. 

Bu durumda ihtiras, hazımsızlık, ölümüne nefret gibi duygular, bir ülkenin siyasetine ipotek koyarak, hepimizi bu çukurda debelenmeye zorluyor demektir. Zıtlıklar, birbirinden besleniyor ve ne yazık ki etkin dil daima daha düşük olan oluyor. Tıpkı sokak kavgaları gibi.

Şöyle bir kolaycılığa kaçıp, iktidarı suçlayabiliriz. Tabii nezaket timsali Adnan Menderes ve üslubu hakkında bilgimiz yoksa. Aslında dil, muhalefet tarzının bir çeşit dışa vurumu. Dolayısıyla öncelikle zihniyeti, yıkıcı tarzını ve gerçeği kabullenmekte zorlanan CHP bakış açışını masaya yatırıp onu siyaseten tedaviye zorlamadığımız sürece bu korkunç yorgunluğa, enerjimizi emen kısır çatışmalara razı olacağız.

Güçlü bir devlet geleneğine sahip ülkemize “ergen toplum” davranışları yakışmıyor. Demokrasilerde muhalefet, iktidar kadar önemlidir ve gayesi iktidardan farklı değildir. Her ikisi de daha müreffeh bir ülke için çalışır. Yöntemleri farklıdır ve çatışma konusu da ancak bu olmalıdır.

Soyut kavramlar üzerine çatışmaları, çok partili sisteme geçtiğimizde bitirmiş olmalıydık. Hizmette yarışmak, muhatabını kötüleyerek değil, daha iyisini ortaya koyarak olur. Şayet buraya varamadıysak nedeni, CHP’nin hala tek parti zihniyetini aşamamış olmasıdır.

Yok, ittifak edermiş, yok demokrat veya çağdaşmış; geçiniz! Hala 1940’larda yaşıyor. 
 

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar