İktidara Alternatif Olmak

Ana muhalefetin gerici ve etikten yoksun oluşu, daha kötüsü genel muhalefet biçiminde de belirleyici olması, ülkenin en temel sorunu olmaya devam ediyor.

Sürekli yalan, manipülasyon ve gündemi meşgul eden basit söylemleriyle, gerçek sorunları konuşamaz hale geliyoruz. Niteliksiz bir muhalefet, iktidarları olumlu yönde zorlamaktan uzaktır.

Kamu idaresinden anlamayan, hizmet üretme ve sorun çözme kapasitesi olmayan bir muhalefet halka güven veremez. Ancak ideolojik yaklaşımla bir kesimi konsolide edebilir ama bu durumda iktidar destekçilerinden benzer konsolidasyonu da karşısında bulur.

Hizmet etme rekabetinin yerini katı ideolojik tutum aldığında, bundan zararlı çıkan ülke olur. Ne olursa olsun iktidarı ele geçirmek veya kalmak arzusu, safların daha sertleşmesine neden olurken ülke sorunlarının çözümünde en iyiye ulaşmamızı da engeller.

Her şeyden önce konuşamayız, yazamayız; şayet asgari müştereklerimiz dahi yoksa. Asgari müştereklerde uyuşulduğunda ise renkler, çeşitlilik, sunulan proje ve hizmetler tartışma konusu olur ve bu tartışmalardan kalite çıkar.

Fakat demokrasi, hukuk devleti, laiklik, darbeler ve terör örgütleri karşısındaki tutumlarımızda aynı zeminde değilsek; yani bu asgari müştereklerde bile ayrışıyorsak, geri kalan çok şey önemini yitirir.

Kendi adıma bu müştereklerde benzeştiğim tarafın yanında olur, diğer konulardaki eleştiri hakkımı saklı tutarım.

Gelişmiş batı demokrasilerine öykünenler, nedense bu temel müşterekleri hep görmezden gelir ve ideolojik körlüğün etkisiyle, kısır çatışmaya malzeme üretmeye devam eder.

Türkiye’nin bir kesiminin ilginç bir “ideolojisi” var: Erdoğan Nefreti!  Onlarla konuşmanın ve bazı sorulara cevap almanın imkânı yok. Sonrası, öncesi, nedenleri, nasılları, sorunlar ve çözümleri söz konusu olduğunda sorumsuz küçük çocuk gibi “Bana ne bana ne istemiyorum, Erdoğan gitsin” diyen akıl dışı konuşan bir zümre oluştu.

İlacı, tedavisi yok. İsim değişse de nefret sürecek. Bakınız geçmişten günümüze. Özal nefreti daha mı azdı?

AK Parti Hükümetleri, tüm uygulamalarında kusursuz veya mükemmel olduğu için değil, asgari müştereklerde bile varlık gösteremeyen bir muhalefetin olması hasebiyle yıllardır iktidarını sürdürmektedir. Maalesef aslında Türkiye’nin bir muhalefet partisi yok gibi! Muhalefet, üstünde durduğumuz zemine aykırı olmaz, olmamalı.

Temelde problem bu iken yapılan eleştiriler, kimse tarafından ciddiye alınmaz, saygı görmez ve inandırıcılığı da yoktur. Aklı bir karış havada ayaklarının hangi zeminde olduğu meçhul kişi ya da kurumlara ülkenin anahtarını vermek, intihara teşebbüstür.

Darbelerden medet uman, teröristlerin güdümünde söylem üreten, halkın değerlerine uzak, hiçbir vizyonu, projesi ve çözüm önerisi olmayan yapılardan iktidar alternatifi çıkmaz.
Böyle bir muhalefet varken, iktidarın yanlışları makul karşılanıyor ve Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak istenmiyor. Aslında muhalefet de bunun zaman zaman farkına varıyor, ufak tefek söylem değişikliğine gittiği de oluyor. Ne var ki meselenin özü, asgari müşterekler ya da ortak değerler konusunda uzlaşma olmayınca, söylemleri makyajdan ibaret kalıyor.

Zor dönemlerden geçiyoruz. Salgın ve afetler dünya ekonomisini de bizi de çok etkiledi. Böyle zamanlarda kriz yönetimi, tercihler ve öngörü kadar önemli olan şey iletişim becerileri.

Keşke muhalefet, iftira ve yıkıcı eleştiri yerine iktidarı bu konuda yönlendirebilseydi. Keşke mahalle kabadayısı gibi muhalefet yerine daha yapıcı eleştiriler getirebilseydi. Fırsatçılık etmek, açık aramak ülkeye fayda sağlamaz. Ancak yanlış alınan kararlara itiraz ederken bir vizyon koymak ve çözüm önerisi sunmak, muhalefeti iktidar alternatifi yapabilir.