Baba Tahir ŞEREFOĞLU

Baba Tahir ŞEREFOĞLU

Mail: yazarlar88@teknikelektrik.com

Futbola Kırmızı Kart

Dergi editoryasından bu ayki yazım için aradıklarında telefon uzun uzun çalıp telefonu açtığımda ‘’abi yazını bekliyoruz’’ dedi bir kardeşimiz. 


Şimdi ona ne söylesem bu ay hiç yazmak istemediğimi hele de Galatasaray-Trabzonspor maçını seyrettikten sonrada elimin futbol adına kalem oynatamadığını söylesem ama sutun boş kalmamalı dedim bu saatten sonra sahada terlerini akıtan futbolcu kardeşlerimin ki gibi dergideki kardeşlerimin de alın terlerini düşünerek bir hakemin bir maçta nasıl bir namus anlayışı olmalıdır diye düşünürken Nurettin Topçu’nun meşhur ‘’Namuslu Adam’’ yazısı aklıma geldi sizlerle paylaşayım dedim.


‘’İnsanın namusu neresinde, nesinde aranır? Kötülük yapmamak, namuslu adam olmak için yeterli değildir. Bunun için, sakınılması lâzım gelenlerden ziyade yapılacak işler vardır. Namusumuz hareketsizliğimizde değil, bilâkis bir takım hareketlerimizde, hattâ bütün hareketlerimizde ve herşeyden önce hareket prensibimizde, davranış tarzımızda aranmalıdır. Biz, namuslu adamı, hareketlerindeki şu vasıflarla tanıyoruz:

1. Namuslu adam, elinin ve iradesinin uzanabildiği kadar geniş sahada harekete geçmeyi vazife bilir. Hareketsizliğinin günah olduğuna inanır. 

2. Namuslu adam hareketinin, kendine ve kendi varlığının dar çerçevesine kapanıp kalmayarak bütün âleme yayılacağına ve âlem nizâmını değiştirebileceğine inanır.

3. Namuslu adam, çalışmayı çalışma olduğu için sever; eserinin hayatını, bir ağaç gibi kendi yaşayarak meyvasını başkalarına bırakmaktan hoşlanır.

4. Namuslu adam, hareketinin gayesi üzerinde hesaplar yapmazdan önce düşünür, çalışır ve hareket eder.

5. Namuslu adam, hareketlerinin halde ve gelecekteki bütün mesuliyetlerini yüklenmekten zevk alır; insanca yaşayışın, daima doğru ağırlaşan mesuliyet yükü ile yaşayış olduğuna inanır.

Namuslu adam, kendi hareketlerinin feyzine inandığı için, ahlâkın da bir gün mutlaka muzaffer olacağına inanır.

Namuslu adam, ferdî hayatını, bir ömürlük hareketler serisinin tecrübe devresi olarak kabul eder; “çalıştım ve hayatımı iyi kullandım” diyen faziletli insan gibi dünyaya gözlerini yumar.

Namuskârlığımızın en büyük düşmanları olan şöhretle serveti, ihtirasla iktadarı âciz bırakacak, bu cazip musibetlere önünde diz çökdürtecek kuvvet, ilâhî kaynaktan gelen bir hareket ahlâkının cemiyet nizâmı haline koyulması, ahlâk ile iktisadın şahane bir anlaşma halinde yaşatılmasıdır.

Hareket ahlâkının telkinlerinden ve sonsuzluğa götürücü hareketin sevgisinden uzak yaşayan bir cemiyet, işsizlerin cemiyetidir. Böyle bir cemiyette insanlar, isterlerse ordulariyle kıtalar feth etsinler veya servetleriyle dünyaya hâkim olsunlar, sefildirler, bedbahttırlar, gayesiz yaşamaktadırlar. Zâlimin zulmü bizzat kendi ruhunu kurtaramadığı gibi hareket sahamızın kemmiyet bakımından genişliği de dünyamıza en ufak bir hayır bile getirmiyor. Ünvânı satırlar dolduran profesör veya saray bendesi veya sergerde, huzurunda herkesin korkup eğildiği kâbus adam, hattâ bir dinin bütün emir ve yasaklarını beyninin hücrelerine boncuk gibi dizili dolaştıran cennet ve cehennem tellâlı din adamı, bunların hiçbirisi varlığının sırrına ererek, ruhunun selâmetini elde etmiş değildir. Ruhun selâmeti, hayatın gayesi ve ebedî olan nizâmın sırrı, hareketin kemâli olan bir ân içinde yaşanır ve onun dışında her yerde kaybedilir.


Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar