Güldalı COŞKUN

Güldalı COŞKUN

Mail: yazarlar54@teknikelektrik.com

Darbe ve Terörü Hafife Almak

Bizim en büyük talihsizliğimiz, at gözlüğünden kurtulamayan bir muhalefetimizin olması. Sorgulamayan, sorgulatmayan, işi gücü dedikodu, boş hamasi söylemden ibaret,  vizyonu olmayan, çıtayı yükseltmek isteyenleri de daima engelleyen bir çizgi.

Son 3-4 yıldır bu halini daha da pekiştirdi. Çünkü AK Parti gibi ülkede ciddi değişim dönüşüme neden olan bir hareketi destekleyen aydınların bir kesimi, CHP ile aynı dili kullanmaya başladı.

İlginç olan, bu yılların ilk yarısında Gezi, çözüm sürecine karşın ilan edilen “devrimci halk savaşı”, 17-25 Aralık ve 15 Temmuz darbe kalkışmalarını hafife alıp, bunlara gösteriflen reaksiyonu antidemokratik bulmaları. Tüm yazılarında, tepkiye yönelirken, etkiyi önemsizleştirmeleriyle düştükleri yeri göremiyorlar. Darbe girişimleri, terör vakaları dikkatlerini çekmiyor.

Fransa’da polisin sınırsız yetkisi, İngiltere, Belçika gibi ülkelerde askerin kente inmesi de mühim değil. Bizde darbe de, terör vakaları da normal! Darbeci ve teröristleri “muhalif” gibi görmek de olağan!  Fakat köşelerinde hâla nefret kusanlar, gizli yandaş ki, “diktatör” onlara dokunmuyor!

Referandum sonrası ise iyice umutsuzluğa kapıldılar. Bu kez eleştirilerini kerhen de olsa muhalefetesunmaya başladılar.

“Ana muhalefet, iktidar ile kof milliyetçilik/devletçilik yarışına girerek iç ve dış siyaset açısından bir alternatif olma imkânını çoktan yitirdi. Kürt meselesinde iktidar çizgisine rehin düşmekle başlayan süreç, dış politikada da devam etti, ediyor. Kimse kusura bakmasın ama CHP dışında kalan muhalefet çevreleri de sadece güçsüz değil, özellikle de dış siyaset konusunda ufuksuz. Saadet Partisi ve AK Parti’ye muhalefet eden İslamcı çevrenin neredeyse tamamı, maalesef Kürt meselesi ve dış siyaset konusunda AK Parti’den daha geri noktada. Hayır diyen MHP’li muhalifler için de aynı şeyi söylemek mümkün. Bireyler ve küçük gruplardan ibaret demokratik muhalefetin dahi dış siyaset ufku en iyi ihtimal ile meçhul. Zaten bir ülkenin bu denli kötü yönetiliyor olması, sadece iktidarı ile açıklanabilecek bir şey değil.”

Meğer muhalefet, iktidarla devletçilik yarışına girmiş! Bakın hele, sanki CHP’yi tanımaz bir tavır ve şaşırma hali. İktidara yakıştırılan “kof milliyetçilik” ise Kürt oylarını etkilememiş olmalı

Cengiz Aktar da dayanamamış ve sert çıkmış muhalefete:

“MHP kökenli muhalifler “sert” beyanlar dışında ne edeceklerini pek bilemiyor.CHP’nin, üzerinde düşünülmemiş, spontane ve arkası gelmeyen sivil itirazları; Salı günleri “sert” beyanları; İzmir marşlı, 10.yıl marşlı, Anıtkabir ziyaretli protestoları; beyhude soru önergeleri, meclis araştırma talepleri; “hukuksuzluk”, “anayasaya aykırılık” çıkışlarının hiçbir etkisi yok. Bu vızıldamaların, mırıldanmaların ve hırıldamaların dışında ciddî politika önerisi yok.

AB uyum çalışmaları, Avrupa Konseyi vecibeleri, komşularla ilişkiler, ABD ilişkisi, Zarrab dosyası takibi, Kürt politikası, OHAL, çökmüş devlet kurumlarının istikbali, laiklik, Alevilik, kadın-erkek eşitliği, eşit vatandaşlık, anayasal vatandaşlık, eril siyaset, demokraside ordunun konumu, şiddetperverlik, şeffaflık, hesap verebilirlik, cezasızlık, merkeziyetçilik, eğitim sistemi, doğa hakları, kalkınmacı tek düşünce esareti… Bütün bu meselelerde CHP’den politika önerisi işitmiş değiliz.”

Yani, muhalefetten daha iyisini isterken yazının bütünündeki umutsuzluk, çaresizlik, sonunda kendisinin de vurguladığı gibi gözden kaçmıyor. Fakat, aslında hiç değinmediği muhtemelen önemsemediği tek bir şeyi hatırlasa, bu ülke insanına güvenip bu kadar umutsuz olmayacak. 15 Temmuz darbe girişimi ve halkın buna geçit vermemesi... Yine, en mühim etken yok sayılmış.

Murat Belge de muhalefeti şöyle eleştirmiş:

 “Erdoğan Amerika’ya gitti ve umduğunu bulamadan döndü. Bir muhalefet partisinin böyle bir durumdan sonuna kadar yararlanmak istemesi normaldir. CHP de bunu yapmaya girişti. Ama nasıl? Erdoğan’ın hegemonik rüyalarını eleştirecek yerde, kendisi hemen hegemonikleşmeye yatkın bir perspektiften, Türkiye adına bağırıp çağırmadığı için. “Dış politika” dendiğinde, “dünyada Türkiye’nin yeri” dendiğinde, “Kürtler” dendiğinde CHP, “Ben de aynı ipin cambazıyım” diyor ve Erdoğan’ı orada geçmeye çalışıyor.”

Meger CHP, hegemonik değilmiş ve “Kürtler” dendiğinde çok daha iyiymiş de, bu ara Erdoğan’a benzeyip, geçmeye çalışıyormuş!

Gördüğünüz gibi üç değerli aydınımız da konu muhalefete eleştiri olunca çok naifler. Fakat Belge’nin şu yorumu da paylaşılmaya değer.“Birkaç yıldan beri ortaya çok berbat bir performans koyan AKP’ye ve onun önderine “karşı” olmak kolay. “Karşı olmak” kolay da “ne için?” Bunu sorunca işler karışıyor.”

O birkaç yılda nelerle mücadele edildiği hatırlanırsa, “ne için” olduğu da anlam kazanabilir diye düşünüyorum.

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar