Nurgül YILDIRIM

Nurgül YILDIRIM

Mail: yazarlar24@teknikelektrik.com

Bir Fincan Kahvenin Kırk Yıl Hatırı Varmış

“Bir fincan kahve olsam…”, “Ben bir küçük cezveyim…”, “Kahve Yemen’den gelir…”, “Kadifeden kesesi, kahveden gelir sesi…” gibi çok sayıda şarkıya, türküye konu olmuş, bir geleneksel içecektir kahve. Hemen hemen her gün içtiğimiz kahvenin, yaklaşık 600 yıllık acı tatlı uzun bir geçmişi var. Kahvenin Habeşistan’da (Etiyopya) başlayan, Yemen, Mekke, Kahire, Şam’dan sonra İstanbul’a, İstanbul’dan da Avrupa ve dünyanın dört bir tarafına yayılmasının öyküsünü sizlerle paylaşmak istedim. Bu “nefis öyküye” başlamadan önce, lütfen kendinize bol köpüklü orta bir Türk kahvesi yapın, bir taraftan ufak ufak kahvenizden yudumlarken artık bir taraftan da fincanınızdaki kahvenin öyküsünü okumaya başlayabilirsiniz. 


Bakın büyüklerimiz kahvelerini yudumlarken bakın ne güzel ifade etmişler;


“Gönül ne kahve ister ne kahvehane,

Gönül bir dost ister kahve bahane”.


Adı nereden geliyor?

En fazla anlatılan efsaneye göre, Habeşistan (Etiyopya) orijinli olan kahveyi ilk keşfeden canlılar “keçilerdir. Rivayete göre, keçi ve deve sürülerinin çobanları güttükleri hayvanların garip bir ağacın meyvelerini yedikten sonra, daha canlı, hareketli olduklarını görünce, ”bunda bir hikmet var” diyerek durumu dervişleri Şazili’ye bildirmişler. Bu meyvenin suyunu kaynatıp içen Şazili’nin kendisi de aynı canlılığı duymuş ve kahvenin meziyetleri böylece anlaşılmış. Cezayir kaynaklarına göre, kahveyi keşfedenler arasında Şazili’yle birlikte İdris adı da geçiyor. Hatta, ilk zamanlarda kahveye “Şazili” adı verilmiştir. Fakat kahve ağacının meyvelerinin bugünkü anlamda sulu bir içecek haline dönüşmesi, ilk kez Yemen’de olmuş. 

Konuyla ilgili değişik rivayetler de var. Kahve, kelime olarak arapça “kahwa” dan geliyor. Vatanı Habeşistan (Etiyopya) olduğuna göre, akla yakın, oradaki kahve yetişen bir bölgenin eski adı Kaffa’dan alınmış olmasıdır. Kahve, rayiha yani koku anlamına da gelmektedir. 1669 yılında Osmanlı’nın elçisi göreviyle Paris’e giden ve Fransızlara kahveyi sevdiren Süleyman Ağa’ya göre kahve insana kuvvet verdiği için bu adı almıştır. Yine Yemen çevresinde kahveye “bun” adı verilmiştir. Kahvenin diğer bir adı moka’dır.Bu sözcük Kızıl Deniz’in doğusundaki Muha kasabasından alınmadır. Ancak dünyanın her köşesindeki ad, kahveye yakın bir sözcüktür. Fransızlar café, İngilizler coffee, Almanlar Kaffe, Macarlar kave, Türkler kahve ve Yunanlılar da kafes olarak isimlendirmişlerdir.


Kahvenin ilk vatanı ve yayılışı

Kahvenin ilk defa nereden çıktığı konusunda, eski kaynaklarda, birbirine yakın bilgiler mevcuttur. Bizler, öteden beri kahvenin anavatanını Yemen olarak biliriz. Fakat ilk kahve, Yemen’e Habeşistan’dan(Etiyopya) geldi ve orada üretildi.

Kahve 1000 yıllarında Habeşistan’da fidan boyundaki yeşil ağaçların meyvesi olarak bilinmekteydi. O tarihlerde kahve hamura karıştırılarak, ekmekle kullanıldı. Kahvenin karın doyurucu bir madde olarak ekmekle kullanılması beş asır kadar sürdü.

Horasan’ın Rey şehrinde doğan, (1450-1525) yılları arasında yaşayan Türk asıllı Ebubekir’in Arapça yazdığı tıp kitabında, 1420 yılında kahve kullanıldığını oradan Aden’e gönderildiğini kitabında belirtmektedir. Paris Milli Kütüphanesi’ndeki eserler arasında bulunan Abd-el-Kadr’ın kitabına göre ise, kahve 1450 yıllarında Yemen’de tanındı ve yetiştirilmeye başlandı.

Ahmet Raşit’in Yemen ve San’a Tarihi adlı kitabında, kahveyi Habeşistan’dan Yemen’e getiren kişinin Özdemir Paşa olduğu ve orada üretilerek Yemen kahvesi olarak ün yaptığı kayıtlıdır. Kahve Yemen’den sonra Mekke’ye ve Mısır’a tanıtıldı. Kahire’de ilk kahvehane 1521 yılında açıldı. 1573-1578 yılları arasında Orta Doğu memleketlerinde yaşamış olan Doktor Rauvvolf, bu ülkelerde kahve içtiğini yazmaktadır. Aynı yıllarda Halep, Şam, Bağdat ve Tahran’da kahvehaneler açıldı. Kahve, o zaman ki Osmanlı İmparatorluğu ülkesi içerisinde bulunan Kahire, Şam ve Halep’ten sonra İstanbul’a geldi. Kahvenin Türkiye’ye ilk kez, Hükm ve Şems isimli iki Suriyeli tarafından 1555’de getirildiği rivayet edilir. Diğer bazı kaynaklarda ise Kanunî Sultan Süleyman zamanında (1520-1566) Habeşistan Valisi Özdemir Paşa tarafından getirildiği kaydedilir.16. yüzyılda, Kanuni Sultan Süleyman döneminde İstanbul’a gelen kahvenin tadına hayran kalan Kanuni’nin sayesinde bu sihirli içecek kısa sürede Osmanlı sınırlarını içinde yayıldı. Saray mutfağında özel olarak yetiştirilen Kahveci başının yaptığı kahve o kadar lezzetliymiş ki 1554 yılında, Tahtakale’de bir kahvehane açılmış.


Avrupa’da nasıl yayılmış?

Osmanlı tacirler tarafından ilk önce İtalya’ya götürülmüş. Ama VIII. Papa Clement 1600’li yılların başında kahve içilebilir diye fetva verene kadar çok fazla yayılamamış. Avrupa’da ilk kahve dükkanı 1645 yılında İtalya’da açılmış; yani İstanbul’dakinden yaklaşık 90 yıl sonra. Kahve dükkanları ile ünlü bir şehir olan Viyana’da ilk kahve dükkanı ise 1683 yılında açılmış. Osmanlı ordusunun yenildiği ikinci Viyana kuşatmasından sonra ele geçirilen çuvallar dolusu kahveyi alan Viyanalılar, ona köpüklü süt ve şeker katarak kendi kahve usullerini geliştirmişler.


Diğer ülkelere nasıl gitmiş kahve çekirdeği?

Osmanlı ve Avrupa’dan sonra ilk kez uzak doğu Asya’ya gitmiş. 1600’lu yılların sonunda bir Hollandalı tarafından kahve tohumları o zamanlar bir Hollanda sömürgesi olan Java adasında (şimdiki Endonezya’da) yetiştirilmeye başlanmış. Atlas okyanusuna gitme hikayesi de ilginç. 1714 yılında Amsterdam valisi zamanın Fransa kralı 14. Lui’ ye genç bir kahve ağacı hediye etmiş. Bu ağaç kralın emri ile Paris’te kraliyet botanik bahçesine ekilmiş. Bu ağaçtan alınan tohumlar 1723 yılında Fransa sömürgesi olan Karabiber’deki Martinik adasına ekilmiş. Bu arada sana küçük bir ek bilgi. Hani Hollandalılar lale bahçeleri ile övünürler ya; o da Türklerden gitme. Kahve çekirdeğinin ilk bilimsel tanımını yapan Hollandalı botanikçi Carolus Clusius, aynı zamanda ilk lale soğanını Osmanlı’dan Avrupa’ya götüren kişidir.


Kısaca biraz da Kahvenin faydalarından bahsedelim 

Tıp yönünden kahvenin zararlarını belirten ilim adamları yanında, yararlarını belirtenler çoğunluktadır. Evet her şeyin azı karar çoğu zarar diyerek yararlarını şöyle sıralayabiliriz :

Kahve yemek üzerine içildiğinde, sindirimi kolaylaştırır. Bu yönüyle şekerli içmemek kaydıyla kilo almayı ve mide ekşimelerini önler. Asıl yararı hayali genişletir, hafızaya güç verir, hareket sağlar ve gevşekliği giderir. Kahvenin düşünceye açıklık getirdiği bir gerçektir. Şairler şiirlerini yazarlarken, yazarlar makalelerini hazırlarken, ressamlar tablolarını yaparlarken, kahve fincanları en yakın ve sempatik destekçileri olmuştur. Ünlü şair Eşref’in, hicviye yazmadan önce, iki çay dolusu kahve içtiği söylenir. Türk kahvesinin ayrıcalığını belirleyen noktaları özetlersek diyebiliriz ki; Türk kahvesinin (dozunda içildiği takdirde) sağlığı tehdit edecek zararlı yanı yoktur. Teskin edici ve dinlendirici özelliği vardır. Bir fincan kahvedeki 50 mg. kafein hemen vücuttan atılır. Bu bakımdan Türk kahvesi fincanı ideal ölçülere sahiptir. Bir fincandan fazla içildiğinde zihin açıcı, uyarıcı, enerji verici özelliği ön plâna çıkar. Yerinde ve zamanında içildiği zaman olağanüstü bir keyif verici olarak ün yapmıştır.


Kahve bahane sohbet şahane!

Kahvenin bir sohbet aracı olduğu çok doğrudur. Bir fincan kahve, insanları tatlı sohbetlere sürükleyen ve aralarında dostluk bağları sağlayan belki de en ayrıcalıklı içecektir. Kahveyi özenle seçtiğiniz insanlarla içmek isteyerek adeta ruhunuzu ısıtmak istersiniz. Dikkat ederseniz, çaya davet sesiyle, kahveye davet sesinin tonları bile farklıdır. “Kahvedaşınızla” öyle tatlı sohbetlere dalarsınız ki bitmemesi için kahvenizi küçük yudumlarla içersiniz. Gaye gönlün istediği dostla uzun süre kalmaktır. Kahvenizi yudumlarken “gönülden gönüle” sayısız köprüler kurar, ruhunuzu tarifsiz bir sıcaklıkla ısıtırsınız. Dostunuzla öylesine bir atmosferi paylaşıyorsunuzdur ki, artık ne deseniz ne söyleseniz yeridir. Çünkü karşınızda sizi anlayan bir dost vardır, kahve bahanedir.

Dile kolay bir fincan kahvenin 40 yıl hatırı var deriz. Her ne kadar günümüzde alternatif içeceklerin çoğalması her geçen gün artsa da bana göre Türk kahvesinin değeri hiçbir zaman değişmeyecektir.


Kahve sohbetleriniz bol olsun ve afiyet olsun…


Sağlıklı ve mutlu günler dileklerimle…


Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar