Muhammed Deniz GENİŞ

Muhammed Deniz GENİŞ

Mail: yazarlar28@teknikelektrik.com

Allah'tan Başka Bir Hakem mi Arayayım?

Bismillahirahmanirahim

“Elif, Lâm, Râ. Hakîm ve Habîr olandan bir kitaptır ki bu, ayetleri önce muhkem kılınmış, aynı zaman da tafsil edilmiştir. Ki başkasına değil, yalnız Allah'a ibadet edesiniz! Sadece ben kitap’tan sizi uyaran ve müjdeleyenim” (Hud11/1,2)

 

Bu böyle İlahi, yüce bir kitaptır ki Kur’an-ı Kerim; ayetleri ise her şeyden bütünüyle haberdar olan, hikmet sahibi her zaman isabet eden, Allah tarafından kesilmiş /biçilmiş kendi içlerinde açık, anlaşılır kılınmış, birbirleriyle açıklanmış ve ayrıca birbirleriyle bağlantılı olarak etraflı biçimde dile getirilmiştir. 


Bakınız niye böyle yaptığını, Allah nasıl açıklıyor;


“Allah’tan başkasına kulluk etmeyesiniz” diye.!!!              


Ve ayetin devamında Yüce Yaratanımız peygambere şunu demesini emrediyor ve “(De ki!) Ben size Onun tarafından yani Allah’tan/Kuran’dan sadece bir uyarıcı ve müjdeleyici olarak görevlendirildim.”


Bu ayetin Arapçasında geçen, “fussilet” kelimesini iyice anlamaya çalıştık.

 

Fussilet; tafsil edildi, detaylandı, açıklandı, detaylı bir şekilde anlatıldı, anlaşılır biçimde yazıldı ve kesildi/biçildi manalarını içeriyor.1  

Ayeti daha iyi anlayabilmemiz için bir örnek verelim.

  

Eskiden terziye gidip ısmarlama bir takım elbise diktirmek isteyen müşterinin, usta önce o’nun ölçüsünü alırdı. Aldığı ölçüye göre karton’dan bir kalıp yapar ve kumaşı, keser/biçerdi. Terzi kesilen kumaş parçalarını toplayıp bir sepete doldurduktan sonra, işi kalfalara ve çıraklara paylaştırır, görev taksimi yapardı. Ertesi gün dükkân’a iş başı yapan terzi çalışanları mevcut kesilip/biçilmiş, sepetteki gövdeyi oluşturacak ana ve birbirine benzeşen kumaş parçalarını alır, bir araya getirmeye çalışırlardı. Sonra kumaş parçalarını birbirine dikerlerdi. Ana hatlarıyla ortaya çıkan takım elbiseyi müşterinin üzerine prova yaparlardı. Artık takım elbisenin ince işlerine girerlerdi. Yüzünü, astarını, fermuarını, düğmesini her detayı, yerli yerine koymaya çalışırlardı. En son takımın temizliği, ütüsü yapılır ve müşteriye giydirilirdi. Nihayet dikim işlemi biter ve teslim edilirdi. Bu takım elbisenin, o müşteriye uyması, üzerine oturması o kişiyi erdemli, zengin, bey efendi ve oturaklı gösterirdi.

 

Terzinin kalfası acemi veya cahil biri olsaydı ne olurdu?


Kalfa, takım elbisesinin tümünü bir bütün olarak düşünemiyor akıl edemiyor, acemi veya nefsine göre iş yapıyorsa, hata yapmaması kaçınılmaz olacaktır. Tabiri caizse “nerde tırak, orada bırak” misali birbirine benzeşen sağ cebi sola veya sol kol yerine sağ kolun parçasını dikmeye kalkardı. Ve böylelikle takım elbiseyi bozar mahvederdi. O takım elbiseyi müşteriye zorla giydirmeye kalkarsa, adamı gülünç duruma sokar ve ucube yapardı.


Şimdi yukarıda verdiğimiz örneği Hud suresinin 1. ve 2. Ayetleri ışığında şöyle okuyalım.


Allah c.c. insanı yaratan olması hasebiyle, Âdemoğlunu en iyi tanıyan yine kendisidir. İnsanoğluna ne yakışacağına ve neyin ona uyacağına şüphesiz kendisi karar verir. Bizler için her şeyin ölçüsünü, kesme/biçme işini ancak ve ancak Allah belirler. Kanunları, prensipleri helal ve haramları Allah’ın her mahlûka göre belirlediği gibi. İnsanları da en iyi o bildiğinden kaderi de belirleyen o dur.2  Allah’ın koyduğu ölçüleri, her insanı kuşatacak, problemlerini çözecek ve kıyamete kadar da eskimeyecektir. Çünkü bu kitap kıyamete kadar insanlara yol göstereceğini, rehberlik edeceğini ve Allah tarafından korunacağını yine kendisi söylüyor.3 


Bu kitap’tan ayetlerini muhkem kılmış, sağa sola çekilen değil, dosdoğru bir yola ileten, tam isabet etmiş (insanoğlunun kalıbına göre) ve aynı zamanda her şeyden haberdar olan ve her şeyi isabet ettirten Allah c.c. ayetlerini, (kumaş parçaları gibi) kesti/biçti yani tafsil etti ve kitaba/kur’an a yerleştirdi. Allah bütün detayları belirledi, açıkladı, ayetlerin bağlantılarını, anlamlarını ve yerlerini tanzim etti. Çünkü tafsil, ancak hüküm ve hikmet sahibi her şeyden haberdar olan Allah’ın işidir. Allah hüküm koyucu olup şeriatın bizatihi sahibidir ve ortağı yoktur. Bizler sadece kur’an da ki muhkem ve müteşabih yani kesilip/biçilmiş olan ayetlerini, cenabı Allah’ın indirdiği kitabından çıkarmak, ayet bağlantılarını bulmak, hangisi evvel veya hangisinin daha sonra gelmesi gerektiğini düşünmek, sonuçta Allah’ın c.c. muradını ve kastını, sadece kur’an da var olan hükmünü en güzel şekliyle ortaya çıkartmakla mükellefiz.

 

Yani âlimlerin görevi, terzi örneğindeki gibi kumaş parçalarını sepetten çıkarıp, yan yana getirmek ve var olan modeli, ölçüyü ortaya çıkarmak, dikmek ve o takımı insanlığa sunmak olacaktır. Acemi âlim ise, cahil kalfa gibi, bu ayet olmadı, ilgisiz başka bir ayet, o da olmadı onlarca rivayet! Rivayette yoksa nefsinden bir uydurma ile insanlara din dikmek değil.

 

Rabbimizin ayetlerini niye tafsil, yani kesip/biçtiğini şimdi daha iyi anlıyoruz.


Niye? “öyle ki başkasına tapmayasınız” diye!

    

Allah insanlar için indirdiği dine hüküm koyma yetkisini hiçbir beşere vermemiştir.4 Şayet verse idi her kes mesleğine, ilmine, kavmiyetine veya kendi çağına göre hüküm verirdi ve kesinlikle yanılacaktı. İşte bu beşerin hükümlerine yani helaline, helal ve haramına da haram diyen kimselerin görüşlerini kabul etmek (kesip/biçtiklerini ve diktiklerini giymek) onlara kulluk yapmak olacaktır. Bu kimse nebi’de olsa aynıdır ve hemen Resûlullah a.s.’ma ayet’te şöyle de!! Diyor.

 

“Ben kitap’tan sizi, sadece uyaran ve müjdeleyenim”.    


Resul’ün görevleri arasında, tebliğ (duyurmak)5, beyan (göstermek)6, nezir (uyarmak) ve beşir (müjdelemek)7 olmakla beraber, Nebi a.s hiçbir zaman , bana kul olun dememiştir, aksine rabbe kul olun deyip8 , kur’an-a tabi9  olmak, Allah’ın indirdiğiyle hüküm vermek10  ve yine Allahın kendisine öğrettiği tefsir11 ile bize uygulamaları Kur’an-dan öğretmiştir, anlatmıştır, ders vermiştir, tefsir etmiştir ve  açıklamıştır. 


Elimizde ki bazı meal ve çevirilerde “fussilet” kelimesine (açıklama) diye çevirmişlerdir. Bize göre bu “fussilet” kelimesinin açıklama gibi bir manası olduğunu kabul etmekle birlikte, bu ayette çevirinin yanlış olduğuna kanaat getiriyoruz. Peygamberin Allah’ın kitabından açıklama yapmasını bırakınınız, âlimlerin hepsi de Allah’ın dininden açıklama yapıyor, tefsir ediyor ve detay veriyorlar. Tafsil eğer açıklama ise hiçbir peygamber ve hiçbir âlim açıklama yapamaz, tefsir edemez ve detaylandıramazdı. Ama bu ayetteki “fussilet” kelimesine kesme/biçme denirse ancak, işte o zaman anlam yerine oturur. Verilen örnekteki gibi kesme/biçme işi sadece ve sadece Allahın’dır c.c.

 

Resûlullah a.s.’in vefatından hemen sonra başlayan misyoner, faaliyetleri ve Yahudi zihniyetli münafık insanların Allah’ın kitabından Müslümanları bir şekilde uzaklaştırmayı becerir ve kendileri nefislerine göre veya bir takım uydurma rivayetlere göre hüküm koymaya başladılar. Peygambere iftira edip onun adına kur’an-a zıt gelen hadisler ürettiler. Onların kesip/biçip ve diktikleri elbiseler gibi koydukları dini hükümler,12 insanlığı çıplak bıraktı ve din anlaşılmaz bir hal aldı. İnsanların uydurdukları hurafeler diz boyunu aştı ve her anlatılanın din olduğunu zan etmeye başladılar.

 

Bizim yaptığımız bir yapboz oyunu gibi. Bilirsiniz, resimli bir yapbozun bütün parçaları essen mevcuttur. Resûlullah dönemindeki yapboz (Kur’an-i hükümler) her şey yerli yerinde ve resim doğru okunur ve okutulurdu Asrısaadetten sonra bozulan yapboz resminin orijinal parçalarını (ayetlerini Kuran’dan) almayıp insanların yazdıkları ve anlattıkları ile din inşa etmeye kalkmak bizi bu hale getirdi. Oysa bütün elçilerin görevleri kitap’tan aldıkları hükümleri beyan etmek yani göstermekti. Yoksa ve hâşâ kitapta olmayan bir hükmü asla söylemediler. Yapbozdaki örnek Nebiler için de geçerlidir.


 Bizim Nebiler ile aramızdaki fark şudur; onlar bir hükmü Allah’ın kitabından bir günde çıkartabiliyor idiyseler de, bizde bir hükmü yüz yılda ancak çıkartabiliyor veya beceremiyor olmamızdır. Yani onlar yapbozun dağınık gibi duran parçalarını (kitap’tan ayetleri) belki bir gün belki bir saatte dize biliyorlardı. Ve böylece resim tamamlanmış bir başka deyişle Nebi a.s, Allah’ın c.c. hükümlerini bize anlatıyor ve uyguluyorlardı. Bu gün İslam âlemi yapbozları elinden alınmış olduğu veya kendileri tehcir ettiği için, resmi tamamlaması mümkün değildir! 


Ama artık formül belli, yapbozun bütün parçaları bulundu. O da Kur’an-ı Kerim’in içindeki kesilip/biçilen ve kitaba yerleştirilen ayetleridir.


Bizler çalışma yaparken takvaya sarılıp Allahtan c.c. ilmimizi arttırmamızı isteyelim ki bize Furkan’ı yani iyi ve kötüyü hak ile batılı birbirinden ayırt etme yeteneğini versin, kötülüklerimizi örtsün ve bizi bağışlasın13 Bize düşen o ayetleri (parçaları) yerli yerine koymak, böylece Allah’ın hükmünü (resmi) tamamlamak ve okumak olacaktır. Böyle davranıp, Allaha sığınıp samimi olursak rabbimiz, hata yapabilme ihtimaline karşın bize yol gösteriyor.

 

“Ve Rabbinizden bağışlanma dileyin; sonra O'na tevbe edin. O da sizi, adı konulmuş bir vakte kadar güzel bir meta (fayda) ile metalandırsın ve her ihsan sahibine kendi ihsanını versin. Eğer yüz çevirirseniz gerçekten ben, sizin için büyük bir günün azabından korkarım.” (Hud 11/3)

  

Eğer Allah’ın hükümlerini Kur’an-a uygun çıkartıp ve isabet edersek, bizleri hem dünyada ve hem ahirette mükâfatlandıracağını söylüyor. Rabbim bizi yazarken, okurken ve uygularken isabet ettirmemizi kendisinden niyaz ederiz.

 

Hakem ve hüküm koyucu sadece Allah’tır c.c.


“Allah'tan başka bir hakem mi arayayım? Oysa O, size Kitabı tafsil edilerek indirmiştir. Kendilerine Kitap verdiklerimiz, bunun gerçekten Rabbinden hak olarak indirilmiş olduğunu bilmektedirler. Şu halde, sakın kuşkuya kapılanlardan olma.” (Enam 6/11)

 

1Ragıb El İsfahani Müfredat / 2Furkan suresi 25/2

 

3Hicr suresi 15/9 / 4Yusuf suresi 12/40

5Maide suresi 5/99 / 6Nahl suresi 16/44

7Fatır suresi 35/24 / 8Ali İmran suresi 3/79

9Araf suresi 7/3 / 10Maide 4/44

11Furkan suresi 25/32-33 / 12Şura suresi 42/21

13Enfal suresi 8/28 / 

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar