Güldalı COŞKUN

Güldalı COŞKUN

Mail: yazarlar54@teknikelektrik.com

Acıtsa Da Gerçek İyidir

Milli bayramlarımızda devlet törenleri, resmi ağızlardan kutlamalar, günün önemine uygun TV programları ve tarihi değerlendirmelerle o günler yâd edilir.

Son yıllarda tümünden daha etkili bir mecra var: Sosyal medya.Hemen her konuda en uçtaki fikri burada görebiliyoruz.

Diğer ülkelerde durum nasıldır bilmiyorum ama bizdeki durum, farklı fikirden de fazlası. Birçok konuda bu kadar zıtlık, bu kadar taban tabana farklılık sosyologlar için çok cezbedici bir alan olmalı.

Tabii bizim sosyologlar, işin bu kısmına üst perdeden bakıp, kategorize ettiğinden konu kapanmış oluyor onlar için.

Milli bir bayram, topu topu son 100 yılın tarihi ve tarih için kısa sayılacak, doğruluğu test edilmesi kolay bir dönem.

19 Mayıs 1919, Atatürk’ün Samsun’a çıkışı. Nasıl olmuş, neden ve hangi koşullarda ve kim bu görevi vermiş gibi konularda bile kaç farklı bilgiyle karşılaşıyoruz.

Herkes kendince yorumluyor.  Eskiye göre biraz daha tabular yıkılsa da, resmi tarihle zehirlenmiş kuşaklar ile buna karşı çıkanların zıtlaştıkça keskinleşen halleri, insanı hem yoruyor hem de düşündürüyor.

Bir taraf için kahraman olan, diğer taraf için hain olabiliyor. Tıpkı günümüzün siyaseti gibi. Hadi günümüz siyasetinin arka planını biliyoruz. Resmi tarih ve kurucu felsefenin bir tarafı sürekli kötülemesi ve yok saymasıyla inşa ettiği dönemin gençleri, öğretmen ve akademisyenlerinin zincirleme ürünleriyiz.

Muazzam bir düzen inşa edilmiş. İletişim çağındayız ve hâla bu düzenin ürünleri  insanı şaşırtacak şeyler söylüyor. Nasıl bir başarıysa, Atatürk öncesi dönemi yok sayıp, o dönemden tek bir olumlu şey duymayı reddediyorlar.

Bir gazetecinin yazısının altına, yaşı ellinin üstünde biri şöyle yazmıştı: “Tayyip’i sevmiyorum, çünkü TC’ye ecdattan kalan devlet ne demek?” diyor. Yani; “Cumhurbaşkanı bunu nasıl der?” diyor. Merak edip sayfasını incelediğimde, profil fotosu, duvar ve sayfanın neredeyse tümü Atatürk posterleriyle kaplıydı.

Birini ilahlaştırmak bu olmalı. Ancak ilahların geçmişi olmazdı. Ve onu kanunla korumaya almak da buna katkı yapmaktır. Sadece, ilah yaptığınız birinin hatasız olduğunu düşünürsünüz.

Katı laikçilik yüzünden FETÖ beslenerek, dini istismar ettiği gibi, Atatürk’ü koruma kanunu da, insanların merakını cezbedip, bilgi kirliliğine yol açmıyor mu?

Altı yıl önce bir yazı okumuştum. Hem yazanın kimliği açısından hem de bu kesimin uçlardan daha mâkul olmaya hazırlanması yönünde iyi bir yazı.  Bugünlerdeki tartışmalar bana bu yazıyı anımsattı. Yazıdan alıntıladığım bölüm şöyle:

“Türkiye Cumhuriyeti anormal şartlar altında oluşmuş bir ülkedir. İmparatorluğun Batı tarafından planlı bir şekilde çökertilmesinden sonra Balkanlar, Orta Doğu ve Kafkasya’daki Müslüman Osmanlı tebaası, son kale olarak Anadolu’ya göçtü. Bu -kılıç artığı- insanların kültürleri, âdetleri, yaşam biçimleri farklıydı. Bu büyük farklılıklar, Anadolu’da zaten karmakarışık olan etnik ve dini yapıya eklenince, acayip bir karışım doğdu.

O ‘karışım’ın hayatta kalabilmesinin ve bir arada yaşayabilmesinin tek şartı, yeni bir ulus ve yeni bir devlet oluşturmaktı.

Bu iş başarıldı ama Batı’daki gibi, zaten var olan homojen bir ulus, bir devlet yaratmadı. Tam tersine, yeni devlet bir ulus yarattı.

Bu karmakarışık yapıdan bir ulus yaratan iradenin başında ise Mustafa Kemal vardı. Ernest Renan, “Hiçbir ulus devlet, geçmişi çarpıtılmadan yaratılamaz“ der. Türkiye Cumhuriyeti de bunun dışında değildi elbette. Tarihi kendine göre yeniden yazdı, içinden çıktığı Osmanlı’yı hain ilan etti, Ziya Gökalp adlı Kürt asıllı bir düşünürümüzün ortaya attığı “Türkçülük tezi”ne aşırı bir önem atfetti; yani bir sürü aşırılık yaptı. 

İstiklal Mahkemeleri’nin adaletsizliği ise bu aşırılıkların en acıklı örneklerine imza attı. (Mesela Orhan Kemal’in babası Raşit Kemali Bey, bu mahkemelerde görev yaptığı zaman, akşam yemeği sırasında asi sandığı birçok kişinin idamına karar verdiğini, hükmün hemen infaz edildiğini, oysa ertesi sabah bunların zavallı at hırsızları olduğunun anlaşıldığını doğrulamıştır.) 

Kâzım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy gibi İstiklâl Harbi kahramanlarına yapılan muamele de korkunçtur.

Dersim de bir zulümdür.

Elbetteki aradan bunca yıl geçtikten sonra bunları konuşacak ve yanlış uygulamaları eleştirerek demokrasimizi olgunlaştıracağız.

(…)

Bilirsiniz; camilerde kubbeleri bir tek kilit taşı tutar. Bu taşı çekerseniz, ona yaslanmakta olan diğer taşlar gümbür gümbür çöker. 

Mustafa Kemal, bu cumhuriyetin kilit taşıdır. Çünkü devlet ve ulus, onun iradesiyle kurulmuştur. Cumhuriyeti yıkmak isteyenler ise bu gerçeği, yani ülkenin Aşil topuğunu çok iyi bilmektedirler. Atatürk’ü Miloşeviç gibi bir suçlu haline getirebilmek için gösterdikleri bu sabırsız iştahın sebebi budur.”

 (Zülfü Livaneli /2011)

 Oysa; kutuplaşmayı besleyen korkularımızdır. Korkuyu öldürmenin yolu ise onunla yüzleşmektir…


Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar