Onlarca yıldır demir yumrukla Suriye'yi yöneten Baas rejimi, son temsilcisi Beşşar Esad'ın ülkeden kaçmasının ardından geçtiğimiz yıl bugün son buldu. Baas rejimi 60 yıldan fazla bir süre ülkede işkence, katliam, baskı ve şiddetle anıldı. Suriye’de bugün konuşulan her gelişme, Baas rejiminin ağır bilançosu üzerine oturuyor. Öte yandan ülke 2011’den rejimin devrildiği güne kadar modern Orta Doğu tarihinin en yıkıcı toplumsal çözülmelerinden birine sahne oldu.
Dera’da başlayan barışçıl gösterilere Esad rejiminin verdiği katliamlı yanıt, kısa sürede ülkeyi silahlı çatışmanın içine çekti. Ardından İran destekli milislerin sahaya inmesi ve Rusya’nın doğrudan askeri müdahalesiyle savaş, Suriye sınırlarını aşan, çok katmanlı bir vekalet alanına dönüştü.
Halep’in doğusu, Humus’un mahalleleri, Dera’nın sokakları, Doğu Guta’nın yerleşimleri ağır bombardımana tutuldu, kuşatma ve aç bırakma politikalarıyla da insansız hale getirildi. Kimyasal saldırılar, uluslararası raporlara girdi. Han Şeyhun ve Guta’da binlerce masum sivil nefes alamayarak hayatını kaybetti.
Hastaneler hedef alındı, sağlık sistemi çöktü, okullar enkaza döndü, eğitim kesintiye uğradı. Tarım arazileri mayınlandı, üretim durdu, kıtlık ve yoksulluk sıradanlaştı.
Onlarca milyar dolarlık yatırım geliyor
Diplomasi ve yaptırımlardaki bu yumuşama, doğal olarak yatırım ve ticaret dosyasını da hareketlendirdi. Uzun yıllar boyunca herhangi bir yabancı şirket için “yüksek riskli” ve neredeyse “dokunulmaz” görülen Suriye, bugün sınırlı da olsa fizibilite tablolarına yeniden girmiş durumda.
Körfez ülkeleri başta olmak üzere birçok aktör, Suriye’nin yeniden inşasına dönük niyet açıklamaları ve ön görüşmeler yaptı. Enerji üretimi ve dağıtımı, elektrik iletim hatlarının yenilenmesi, yıkılmış altyapının onarılması, konut ve sanayi bölgelerinin yeniden kurulması, liman ve lojistik ağlarının modernizasyonu masadaki ana başlıklar arasında. Sezar yaptırımlarının kısmen askıya alınması, özellikle enerji ve ulaştırma sektörlerinde dış kaynaklı finansman için dar da olsa bir koridor açmış durumda.
Bu yatırım ilgisi, sadece Suriye’nin iç dinamikleriyle sınırlı değil. Türkiye, Lübnan, Ürdün ve Irak gibi komşu ülkeler, Suriye ile ticaret yollarının yeniden açılmasını ekonomik bir fırsat olarak görüyor. Özellikle Halep hattının canlanması, hem kuzey Suriye’deki dengeleri hem de Türkiye’nin ihracat ve transit güzergâhlarını doğrudan etkileyebilecek potansiyele sahip.
Yine de tablo pembe değil. Suriye lirası kırılgan, enflasyon yüksek, bankacılık sistemi küresel ağlara tam olarak bağlanmış değil. Kısmi rahatlama, halkın günlük hayatına hemen yansımayabilir; etkilerin hissedilmesi için zamana ihtiyaç var. Ancak şu gerçek değişmiş durumda: Suriye artık “hiçbir yatırımcının masasına dahi gelmeyen” bir ülke değil. Risk hâlâ yüksek ama ilk kez ölçülebilir ve tartışılabilir bir hâle gelmiş durumda.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.