TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, Aksaray Üniversitesi Akademik Yıl Açılış Programı'na katıldı.
Kurtulmuş, burada yaptığı konuşmada özetle şunları söyledi:
Ne yazık ki dünyanın adaleti tesis etmek üzere kurulmuş olan bütün uluslararası kurum ve kuruluşlarının da neredeyse tamamen fonksiyonsuz hale geldiği bir sürecin içerisindeyiz. Başta dünyada savaşları ortadan kaldırmak için kurulmuş olan, barışı ve yeryüzünde adaleti sağlamak için kurumsal varlığı olan Birleşmiş Milletler başta olmak üzere hemen hemen bugün dünyadaki küresel kurumların tamamı fonksiyonsuz haldedir. Bu kurumların tamamını yakını sadece kağıt üzerinde bir güçten ibaret olduğu, sadece bir takım binalardan ibaret olduğunu gayet iyi biliyoruz. Dünya, kendisi için çözümleri bulunması gereken kurumların dahi artık sorun haline geldiği bir dönemden geçiyor. En başta Birleşmiş Milletler Güvenlik Kurulu, bugünkü yapısı ile dünyada savaşları durdurmak, barışı sağlamak şöyle dursun kendisi bizatihi çatışmaların tarafı haline gelmeye çalışıyor. Ne için? Çünkü artık ve veto diplomasisi diyebileceğimiz uluslararası alanda yeni bir alan açılmıştır. Birleşmiş Milletler Dünya üzerinde söz sahibi olduğu iddiası ile İkinci Dünya Savaşı sonrası dengeleri sürdürmek isteyen 5 ülke sahip olduğu ve o gücü ile birlikte dünyadaki herhangi bir sorunun çözümsüz hale gelmesini sağlayabilmektedir.
Örnek mi istersiniz? Ukrayna krizi. Örnek mi istersiniz? İki seneyi aşkın süredir devam eden Gazze’deki insanlık suçları, soykırım. Maalesef bu veto diplomasisi yoluyla dünyada veto gücünü kullanarak istediği etki alanını oluşturabilen ülkelerden birisi hangi konuyu veto ediyorsa, o ne kadar büyük insanlık suçu olursa olsun, ne kadar büyük ortak sorun olursa olsun ne yazık ki çözülemiyor. Çözüm bu halde bırakılıyor. Dolayısıyla hiç şüphesiz en başta küresel adalet arayışında yeni bir küresel siyasi ve ekonomik mimariye ihtiyacımız olduğu ayan beyan ortadadır.
"Böylesine çifte standartlı bir dünya sistemi nasıl ve ne kadar devam edebilecektir"
Aynı şekilde mesela küresel iklim krizleri ile boğuşuyoruz ama ‘iklim krizinin yükünü niçin iklim krizlerinin bu hale gelmesinde çok minimal etkisi olan ülkeler ödeyecek de dünyayı bu hale getiren, kirleten, dünyanın doğasını bozan büyük güçler neden bunun bedelini ödemeyecek?’ sorusunu kimse sormuyor. Böylesine çifte standartlı bir dünya sistemi nasıl ve ne kadar devam edebilecektir. Onun için bu sorunları çözebilmek için cesur ve güçlü sözlerle yolumuzu açmak, yolumuza devam etmek durumundayız. Filistin meselesi aslında Gazze’deki insanlık dramı, yeryüzündeki özellikle büyük güçlerin iki yüzlülüğünü de ayan beyan ortaya koymuştur. Gazze’de yaşananların binde biri dünyanın başka bir yerinde olsaydı dünyada kıyamet koparacak ülkelerin Gazze’deki insani kriz karşısında 100 bini aşkın insanın öldüğünü ve hala binlerce insanın cesetlerinin yıkıntıların altında olduğu bu soykırım karşısında bir kelime bile söylememiş olmaları dikkat çekicidir.
"Türkiye engin bir demokrasi tecrübesi ile bölgesindeki bütün ülkelerden ayrışmaktadır"
Bizim küresel adalet arayışımızın ikinci halkası ise sistem olarak devlet ve demokrasidir. Biz Türkiye topraklarına, Anadolu topraklarına geldiğimiz zaman bu toprakların kapısı bizim milletimize açıldığından bu yana hep devlete, devlet-i aliye fikrini, devletin güçlü olması fikrini esas almış bir milletiz. Asıl olan milletin devletle birlikte güçlü olması ve millet devlet ayrışması olmaksızın hep beraber kenetlenerek yolla devam etmesidir.
Bunun için bizim sistem olarak devleti güçlendirmek ve demokrasiden de vazgeçmemek, demokrasiyi de güçlendirmek gibi bir sorumluluğumuz vardır. Çünkü Türkiye, 100 yılı geride bırakmış ve Cumhuriyetin ikinci asrına girdiğimiz bir dönemde her bakımdan öne çıkan örnek bir ülke olma potansiyeline sahiptir.
Türkiye engin bir demokrasi tecrübesi ile bölgesindeki bütün ülkelerden ayrışmaktadır. Türkiye her ne kadar zaman zaman demokrasilerde inişler çıkışlar yaşasa da her zaman bu darbe ve demokrasi karşıtı güçleri kenara koymayı bilmiş ve millet olarak yoluna devam etmiştir. Bu çerçevede demokrasi bizim aşımız, geleceğimiz, özgürlüğümüz ve hep beraber milletçe temel olarak nefesimizdir. Bu anlamda demokrasimizi kurumsal olarak çok daha güçlü noktalara taşımak, milli dayanışmamızı artırmak, birliğimizi ve beraberliğimize pekiştirmek mecburiyetindeyiz. Yunus Emre'nin hepimizin bildiği sözünü bir kere daha hatırlatıyorum ‘bölüşürsek tok oluruz, bölünürsek yok oluruz.’
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.